Eski Yunan tragedyaları dizisinin bu ilk kitabında, usta oyun yazarı Güngör Dilmen'in eski Yunanca asıllarından manzum olarak çevirdiği iki oyun yer alıyor. Persler'de, Yunan tragedyasının babası sayılan Aiskhülos, kendisinin de katıldığı, Salamis deniz savaşını (İ.Ö. 480) ve sonuçlarını anlatır. Bu savaş, demokratik bir yönetime sahip Atina halkının, kendi seçtikleri önderlerinin arkasında, sayıca çok üstün ordusuyla saldırgan Pers kralına karşı verdikleri 'özgürlük' mücadelesidir. Antigone tragedyası, Sofokles'in ve Yunan tragedyalarının başyapıtlarından biridir. Kral Kreon'un 'ceberut' devlet anlayışına başkaldıran oyunun kadın kahramanı Antigone, günümüzde hâlâ gündemde olan 'insan hakları' ve 'birey özgürlüğünü' savunur. Kitapta ayrıca, Dilmen'in, bu oyunlarla yazarları üzerine ayrıntılı bir yazısı bulunmakta.
Aeschylus (c.�525/524 BC � c.�456 BC) was an ancient Greek tragedian often described as the father of tragedy. Academic knowledge of the genre begins with his work, and understanding of earlier Greek tragedy is largely based on inferences made from reading his surviving plays. According to Aristotle, he expanded the number of characters in the theatre and allowed conflict among them. Formerly, characters interacted only with the chorus. Only seven of Aeschylus's estimated 70 to 90 plays have survived. There is a long-standing debate regarding the authorship of one of them, Prometheus Bound, with some scholars arguing that it may be the work of his son Euphorion. Fragments from other plays have survived in quotations, and more continue to be discovered on Egyptian papyri. These fragments often give further insights into Aeschylus' work. He was likely the first dramatist to present plays as a trilogy. His Oresteia is the only extant ancient example. At least one of his plays was influenced by the Persians' second invasion of Greece (480�479 BC). This work, The Persians, is one of very few classical Greek tragedies concerned with contemporary events, and the only one extant. The significance of the war with Persia was so great to Aeschylus and the Greeks that his epitaph commemorates his participation in the Greek victory at Marathon while making no mention of his success as a playwright.
Kitap iki tragedyadan olusuyor. Birincisi Persler, okuduklarim arasinda en siirsel olaniydi. Hazirladiklari muazzam orduyu savasa gonderirler, zafer beklenir ancak bu bir tragedya. Filmin ilham kaynagi hakkinda hic bilgim yok ama 300 spartali'da buradan esinlenildigi fikri olustu bende.
İkinci kisim Antigone. Kitabi okumamdaki asil amac bu tragedyaydi, Persler'i de okumus olmak guzel bir renk katti. Antigone, Kral Oidipus serisinin ucuncu ve son kismi. Kral Oidipus'un basina gelenler ve kizi Antigone'un yasadigi izdiraplar tahminimce hic kimsenin yasayanayacagi acilardi. Antigone yigit ve korkusuz bir kiz. Kah babasinin, kah agabeylerinin gunahlari yuzunden turlu turlu cefalar cekiyor ama ne pahasina olursa olsun dogru bildiginden sasmiyor. Ve tanrilarin bir hisimla verdigi cezalar. Zalimleri, sevdikleriyle siniyor tanrilar, kurunun yaninda yas da yaniyor her seferinde.
İş Bankası yayınlarından çıkan Ari Çokona'nın çevirisi Antigone'u okudum. İlk Kral Oidipus'la başladım. Antigone'la devam ettim. Şimdiye kadar tragedya okumamıştım. İyi bir deneyim oldu.
Antigone'u İş Bankası'ndan Ari Çokona çevirisiyle okumuştum. Bu kitapta sadece Persler'i bitirdim. Çeviride sentaksın önemli olduğunu Persler'i okuyarak anladım. Persler tragedyasının bir şiiri varsa bile bu çeviride bozulmuş gibi.
Yine de dilimize çevirdikleri için Mitos Boyut'u tebrik etmeli. Bir de o kitabın sonuna konulan son notlar: Bazı yerleşim adlarını, tarihi kişilikler eklenmemiş. Heyecanla sayfa sonuna bakıyorsunuz ama bir açıklama yok. Yine burada İş Bankası'nın doyurucu son notlarını övmeden geçmek olmaz.
Kitapta yer alan her iki oyun da "empati" kavramıyla bir şekilde bağlantılıdır. Sofokles bunu Antigone'de işlediği konuyla, Aiskhülos da doğrudan bu oyunu yazmış olmasıyla yapmıştır.
Düşünün ki, ülkece verdiğiniz bir savaşın üstünden belli bir zaman geçtikten sonra "düşmanın" gözünden bir tragedya yazıyorsunuz. Bu oyunda da düşman kötü değil. Tam aksine yiğitler, güçlüler ve övülüyorlar. Sadece liderleri hırslı ve tanrılara saygısızlık ediyor. Tanrıların ayırdığı iki karayı, gemiden köprüler kurarak birbirine bağlıyor. Buna kızan tanrılar salıyorlar belayı Persler'in üstüne. Bu oyun da Yunan da yiğit en az Persler kadar ama sonucu belirleyen tanrılar oluyor. Onların iradesi neyse o gerçekleşiyor. Pers ya da Yunan, onlar birer eşit oyuncudur bu oyunda. Bu açıdan Aiskhülos Homeros'un anlattığı kahramanlık çağının dilini kullanır; Salamis Savaşı'nın sahneleri tanrıların müdahalesi yönünden İlyada'da anlatılan sahneleri andırmaktadır.
Benzer şekilde Aiskhülos oyunu Persler'in gözünden anlatıp, onları aşağılamayarak, aksine onların ölülerine ve geride kalan kadınlarının acılarına yaktığı ağıt gibi dizelerle ilginç bir empati örneği sergiliyor. Bu ilginç çünkü Homeros kendi döneminden 400 sene evvel gerçekleşmiş, olup olmadığı bile belli olmayan bir savaşı, destansı bir dil kullanarak anlatmıştı. Bu kadar süre geçtikten sonra hem Troyalılar'ın hem de Akhalar'ın acılarına eşit mesafede durabilmişti. Burada ise son derece güncel bir olaydan, bir kaç sene evvel gerçekleşmiş bir savaştan, hem de karşısında savunma pozisyonunda olduğunuz, sizi köleleştirmek isteyen bir düşmandan bahsediyoruz.
Antigone'ye gelirsek, "Yeter artık vurmayın, adam öldü!" diyecektim ki, bir baktım adam hariç hayatta kalan yok. Şaka bir yana, Antigone'de insanı etkileyen şu: bizim zamanımızda "haklı ama ölü" olmak diye küçümsediğimiz bir tutum var. Bizler başkası tarafından ezilen hakkımızı aramayı ölüm ya da cezalandırılma korkusuyla ileri bir tarihe, ucu açık olarak öteler, hatta işi çoğunlukla Allah'a havale ederiz. Biz çoğunlukla Antigone'nin kardeşi İsmene gibiyiz. Günümüz demeyeyim aslında, oyundaki diğer karakterler de bizim gibidir. Bir tek Antigone "ölü ama haklı" olmayı tercih eder. Bazı ilkelerini her şeyin önüne koyar. Bu davranışı sebebiyle karşılaşacağı ölüm elbet yine acı vericidir ama soyludur ve kaybedilenlere rağmen onlardan ağır basar. Antigone çelik gibi bir iradedir.
Bir yandan da bu oyun, bir yönetici nasıl olmamalının açık bir örneğidir. Bu açıdan oyunun politik mesajı son derece nettir. Evet, belki gerçek hayatta bilerek ya da bilmeyerek kötülük yapanların başına tragedyalardaki gibi sonu gelmez dertler açılmaz. Ama tragedya yazarları da elbette bunu biliyordu. Bu acıları, savundukları değerleri duygusal olarak da izleyicilere geçirmek için kullanıyorlardı.
PERSLER: Uzak diyarlara savaşa gönderdikleri gençlerinin topyekun ölüm haberini alan ve bir daha toparlanamayacak bir milletin ağıtı. Aiskhülos, kendisinin de bizzat savaştığı MÖ 490-480 Pers-Yunan savaşları sonrası Perslerin içine düştükleri durumu hamasete kaçmadan anlatmış.
ANTİGONE: Yasalara neden uymalıyız? Vicdanımız doğru kabul ettiği için mi yoksa değiştirmeye gücümüz yetmediği için mi? Thebai Kralı Kreon vicdanların kabul etmeyeceği bir yasa çıkartır ve aksini yapanları ölüme mahkum eder. Herkes korkusundan köşesine çekilmişken Antigone yasaya değil vicdanına uyacağını söyler. Kreon, güç kimdeyse yasayı o koyar mantığıyla hareket eden, binyıllardır başımızdan eksik olmayan zorba yönetici tipinin ilk örneklerindendir. Aristoteles'e göre trajedi kahramanını yıkıma sürükleyen onun zaaflarıdır. Kreon'un zaafı da kendisini herkesin ve her şeyin üzerinde görmesi ve bugünkü deyimle güç zehirlenmesi yaşamasıdır. Yaşlı bilgelerden, halktan ve kendi yakınlarından gelen tüm uyarılara rağmen yasağı kaldırmaz. Kreon-Antigone çatışması taraf olan herkesi trajik bir yıkıma doğru sürükler. Sofokles, Şekspir oyunlarında sıkça rastladığımız iç-çelişkili karakterler yaratarak ölümsüz bir eser meydana getirmiş. Bugün hâlâ zorba yasalara korkuyla boyun eğip köşemizde trajik sonumuzu beklemiyor muyuz?