“Bazı gelenekler saygındır. Eskiden, bir idam mahkûmu asılırken ipi koparsa, hayat ona gülmüş sayılırdı. Bu yüzden affedilirdi. Ben bu geleneğe bağlıyım.�
Ferdy Kaplan, Nazi taraftarı olan Alman annesi ile Türk babasının İkinci Dünya Savaşı sırasında Berlin’de ölmelerinin ardından, çocuk yaşında İstanbul’a, dedesiyle ninesinin yanına gönderilir. 1968’de her yer gençlik ayaklanmalarıyla sarsılmaya başladığında öğrenci dergilerinde hararetli tartışmalar yaşanmaktadır.
Eski Nazi suçlularını cezalandıran gizli bir direniş grubundaki gençler, ölmüş yazarları da savunmanın ve onların intikamını almanın değerine inanmaktadır. Kadim çağlar, gelenekler, ihanetler� Franz K. Âşıkları, Burhan Sönmez’in kaleminden, Avrupa’nın Doğu ve Batı olarak ikiye bölündüğü Soğuk Savaş zamanında, Paris-İstanbul-Batı Berlin haritasında geçen bir edebi gerilim ve aşk romanı.
Burhan Sönmez was born in Haymana in central Turkey. He completed his primary and secondary education in Polatlı. He graduated from the Faculty of Law at the University of Istanbul and worked for a time as a lawyer. He wrote for various newspapers and magazines on literature, culture and politics.
He is member of Turkish PEN and English PEN. He lectures in Literature and Novel at the METU.
He has spent several years in the UK, and now lives in Cambridge and Istanbul.
His first novel, North, published in 2009.
His second novel, Sins and Innocents, published in 2011 and received the Sedat Simavi Literature Award that is the most prominent literature award in Turkey. It has been translated into English, Italian and Serbian.
He wrote a short story of "Prehistoric Dogs" for A Story of Dersim (Bir Dersim Hikâyesi) a book that edited by Murathan Mungan.
I don’t know what I thought this would be—maybe biographical historical fiction of a short time in Kafka’s life sort of in the style of Andras� FARAWAY THE SOUTHERN SKY? I don’t know too much biographical info about Kafka so I kind of expected to not be into it and to not understand all the references. I was wrong, this was great!
Written almost in play format and nearly all in dialogue, the scenes in this book bounce between an interrogation room, a court room, and a jail cell. The defendant, Ferdy Kaplan, is a man charged with murder for the shooting of a college student. But the student was nothing more than an unlucky bystander because the intended target of the assassination was a man named Max Brod.
Assuming the assassination attempt was an anti-Semitic hate crime and is connected to various student uprisings, the police are way off base. Frustrated with their incompetence, Kaplan regularly (and comically) has to guide them in the right direction.
So why did Kaplan want Brod dead? Well, because Kaplan thinks he is a traitor of the highest degree. If you are familiar with Kafka, then you’ll know from the start what his friend’s traitorous act was. Brod, best friend to Kafka and his literary executor, went against Kafka’s wishes, his will, to burn his writings after his death. He, instead, published them.
Through Kaplan’s dialogue and the occasionally inserted narrative pieces about his background, we begin to understand this idealistic young man and his dedication and respect for Kafka, the man. We’re also presented with Brod’s argument, the matched dedication and respect he had for Kafka, the writer. He believed he was doing a disservice to his best friend, a relatively unknown writer, by letting his brilliance burn to ash.
Using this real literary controversy, Sönmez presents a compelling tale of ethics and the separation, if it’s possible, of a person and their art. I found this thrilling in both structure and content.
If you love pondering a moral dilemma, don’t miss this one.
Koşun, zaman makinası icat edildi! :)) Edebiyat vesilesiyle eşsiz bir zaman yolculuğu yaptım yine. Veda Edemiyorum’daki 1950’lerin Güney Kore’sinden sonra bu sefer 1968 Almanya’sına gidiyoruz. Burhan Sönmez son kitabı Franz K. Aşıkları’nda birbirine ve Franz Kafka’ya tutkun iki aşığın hikayesini anlatıyor.
“Ne yapacağımı gayet iyi biliyordum, Bay Brod’a bir mektup yazacaktım. Bir ölüye mektup yazmak neye yarar diyeceksiniz. Eh, Kafka da babası hayattayken ona bir mektup yazmış, sayfalar boyunca içini dökmüş ama bunu babasına iletmemişti. Kafka’nın ruhunu en iyi yansıtan örnek bu. Her yazı yayımlanmak için değildir.�
Ferdy Kaplan (evet o da FK kalp!) Almanya doğumlu, annesi Alman babası Türk bir genç. Nazi dönemi Almanya’sındaki saldırılarda ailesiyle birlikte göçük altında kalıyor. Enkazdan onu kurtaran Alman dedesi ona bir süre baksa da daha sonra çok yaşlı ve hasta olmasından dolayı onu Türkiye’deki babaanne ve dedesine gönderiyor. Ferdy’nin bir süreliğine yaşadığı Türkiye günleri işte böyle başlıyor.
Kimliği ve isminin sebep olduğu yurtsuzluk ve göçük altında kaldığı dönemden ona miras kalan şiddetli baş ağrısına iki şey iyi gelir bu İstanbul günlerinde: Franz Kafka ve Amalya. Kafka’yı dedesinin ona anlattığı bir hikayeden tanır. Ferdy bu hikayeyi Amalya’ya da anlatır ve Amalya bir gün evlerinde bulduğu Almanca bir Kafka kitabını Ferdy’e getirir. İkisi günlerce bu hikayeleri okur. Kitap bitince “Bizim Franz� derler. Godard’ın Serseri Aşıklar’� gibi, bir film izlermişçesine okutuyor kendini bu aşk. Hal böyle olunca elinizden bırakamadan, nefes almadan, soluksuz okuyorsunuz.
Buraya kadar her şey güzel. Aşk kitabı gibi gözüküyor. Fakat aslında edebiyat var ön planda. Polisiye var. Türkiye’de öğrenci hareketleri, Almanya’da Soğuk Savaş var. Kitabın ilk sayfasında Ferdy’yi bir cinayet zanlısı olarak polis karakolunda görüyoruz. Komiser Müller ilk sorgusunu yapmaktadır. Ferdy bir soruya şöyle cevap verir: “Beni her şey etkiledi, Almanya’yı yıkan savaş, Türkiye’yi sarsan siyaset, Fransa’yı altüst eden olaylar.� O dönem yaşananlar kimi, kimleri, neleri etkilemedi ki?
Ferdy Kaplan’ın sorgusu mahkeme salonunda savcıyla ve yargıçla, sonra nakil aracında ve cezaevinde yine bizim sıradışı Komiser Müller’le diyaloglar şeklinde devam eder. Kitabın ilginç yanlarından biri de işte çoğunlukla bu diyaloglarla örülmesi. Çok çalışıldığı oldukça belli, rafine bir metin ortaya çıkmış sonuçta. Bu yönüyle ayrıca çok sevdim.
Ferdy’nin zanlısı olduğu cinayetle Franz Kafka’nın metinlerinin, dahası tanık olarak mahkemeye de çağırılmış olan Max Brod’un ilgisi nedir, Ferdy masum mudur, Dante ile Kafka’nın ortak yönleri nelerdir ve Kafka yakılmalı mıdır gibi soruların cevabı ve daha fazlası için bu ufacık tefecik içi dolu turşucuk kitabı mutlaka okumanızı öneririm.
“Ölü yazarların biz okurlardan başka kimsesi yok. Adalet de, şefkat de bizdedir, mahkemelerde değil.�
Ferdy Kaplan, Batı Berlin’de bir polis merkezinde sorgulanıyor. Annesi Alman, babası Türk, Ferdi değil de Ferdy olması küçük bir farklılık olarak görünse de daha fazla anlam taşıyor. Bağlı olduklarını korumak zorunda şimdi. Edebiyata, aşka ve ideallerine sıkı sıkıya tutunuyor. . Diyalogların yoğunlukta olduğu bir novella Franz K. Aşıkları. Kahramanımızın sakladığı sır hikayeye heyecan katıyor, az çok tahmin ediyoruz ama okuması keyifli oluyor. Mekan İstanbul da oluyor Berlin de. Ve temelde bir soruyu didikliyor: birisinin yanlış olduğunu düşündüğünüz son isteğini yerine getirir miydiniz, hem de her şeye rağmen? . Daha önce okuduğum Burhan Sönmez eserlerinden görece farklı olmasına rağmen sevdim Franz K. Aşıkları’nı. Biraz daha dallanıp budaklanmasını da isterdim gerçi~ . Kapakta yer alan resim ise Joseph Lorusso’dan ‘Person to Person� ~
Küçük hacmine rağmen dolu dolu bir anlatı Franz K. Aşıkları, metnin tamamına bakınca kesinlikle titizlikle işlenmiş kurgu.
Yazarın hikaye kurmada oldukça ustalıklı ve zekice bir yol izlediğini düşünüyorum.
Kitabın sonunda mevzu bağlansa bile benim için Ferdy'i olayların suçlusu olup yargılatan sürece giden yoldaki hikaye anlatısı yetersiz kaldı.
Ferdy'nin suçlu addedilip yargılanırken mevzuları çözüme kavuşturmak üzere sorduğu sorular ne kadar iyiyse de, sağlam olan pek çok noktanın yanında ana kurgudaki ve finaldeki bağlantıda anlatıdaki detay eksikliği puan kırma sebebim.
Mola vermeden okudum. Ayrıca bu metin iyi bir dramaturji ile sahnelenmeye müsait hale gelebilir.
Kitaplığımda okunmayı bekleyen başka kitapları varken benim Burhan Sönmez'le ilk tanışma kitabım Franz K. Aşıkları oldu. Kalemi orijinal bir yazarı okumanın mutluluğunu hissediyorum.
4.5 Unique, original, playful and profound, this mixture of novel and play takes us to the heart of Cold War Berlin, where a man is being interrogated about the shooting of a student. But how does this all relate to Max Brod, Zionist and friend of Kafka, the man who defied the great Czech writer's wishes in publishing his work.
Combining intrigue, literary philosophy, and moral debate, this is a cracking short book from the President of PEN. It will appeal to fans of translated European literature, and of course Kafka devotees.
Pek bana hitap ettiğini söyleyemem� 1960'ların sonunda, İstanbul, Batı Berlin ve Paris'te geçen roman bir cinayet ve yaralama duruşmasını merkeze alarak, Ferdy ve Amalya'nın aşkını, II. Dünya Savaşı'ndan geriye kalan tabloyu, Kafka'nın eserlerinin ölümünden sonra yayınlanması ile ilgili etik meseleleri anlatıyor. Burhan Sönmez okumayı severim, ancak bu kitap beni mutlu etmedi. Ferdy'nin başrolü üstlendiği diyalogların hakim olduğu anlatı, olayları kısıtlı bir bakış açısına teslim etmiş. Mutlaka anlayanlar, anlatının katmanlarını çözenler vardır, ancak ben bu cinayet ve yaralama olayı neden gerçekleşti sorusuna tam bir cevap bulamadım� Yine de arada beğendiğim, beni düşündüren cümlelerle karşılaştım ve kapak enfes...
Kendi yazın tarzlarının konforuna yaslanmayıp yepyeni şeyler deneyen yazarlara hayranım. Burhan Sönmez de böyle bir yazar. 110 sayfa içinde insanı pek çok ahlaki ikilemle ilgili derin dusuncelere sevk eden, edebiyat etiğinden nazilere, yaşam ve ölüme pek çok başlığa dair incelikli bir sorgulamayi polisiye bir tonda veren bir iş çıkarmış. Diyaloglar şeklinde akışı okuru bilinçli olarak metnin biraz dışında tutuyor, bence de işin sahaneligi orada gizli. Hem dışında hem içindesin metnin. Konu Franz Kafka'nin edebi mirasına uymayıp, yazılarını onun arzusu dışında yayimlatan dostunu cezalandırmak üzere harekete geçen bir ana karakter etrafında şekilleniyor. Ana karakter ve yan karakterlerin son derece etkileyici yaşam öykülerini de içine alarak genişliyor. Bence harika bir edebiyat işçiliği. Çok sevdim.
“Franz K. Âşıkları”na gelirsek, kitabın adı romanın konusu ya da teması hakkında bir mesaj veriyor. Franz K.’nın Franz Kafka olduğunu düşünüyoruz. Bir de âşıklar var. Yanılmadığımızı da kitabı okudukça anlıyoruz. Burhan Sönmez türlerarası diyebileceğimiz 107 sayfalık bir metin kaleme almış. “Franz K. Âşıkları� diyaloglarla, diyalogların arasına giren kısa metinlerle oluşturulmuş. Biçimsel olarak bakarsanız bir tiyatro metni diyebilirsiniz ama okudukça bir anlatı ile karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Ama sahnelenmeye de uygun bir hali var. Kitabın Türkçesinin arka kapağında “bir edebi gerilim ve aşk romanı� olduğu belirtiliyor. Gerilimi tür olarak biliyorum, severim de ama “edebi gerilim� nedir bilmiyorum. Sanırım olaylar bir edebi kişilik ya da olay çevresinde geliştiği için böyle denmiş. Çünkü anlatı bir boyutuyla Franz Kafka ve eserlerinin onun ölümünden sonra yayınlanması çevresinde de gelişiyor. Yine arka kapaktan ilerleyelim. Ferdy Kaplan, Nazi taraftarı olan Alman annesi ile Türk babasının İkinci Dünya Savaşı sırasında Berlin’de ölmelerinin ardından, çocuk yaşında İstanbul’a, dedesiyle ninesinin yanına gönderilir. 1968’de her yer gençlik ayaklanmalarıyla sarsılmaya başladığında, sıcak zamanlarda yeniden Berlin’de ortaya çıkar. Ferdy Kaplan bir üniversite öğrencisini öldürmekten ve bir yaşlı adamı yaralamaktan sorgulanmaktadır. Polis cinayet ve yaralamanın örgütlü bir eylem olduğunu düşünmektedir. Çünkü olay sırasında Kaplan’ın yanında kısa saçlı bir kadın da vardır ve tanıklar onun da ateş ettiğini görmüştür. Burhan Sönmez anlatıyı 1968’de tarihleyerek ve Berlin’i mekân seçerek hem Dünya çapında önemli bir gençlik kalkışmasını hem de o dönemin iki kutuplu dünyasını anımsatıyor. Berlin “doğu� ve “batı� olarak ikiye bölünmüş bir şehirdir o zamanlar. Batı Berlin yönetimi şehirde yaşanan her olayın ardında siyasi bir nitelik aramakta ve Doğu Almanya’nın parmağı olduğundan yani “uluslararası� bir eylem olduğundan şüphelenmektedir. Kafaları karıştıran Ferdy’nin Nazi anne � babanın çocuğu olmasıdır. Ferdy de bir Nazi olabilir ve cinayeti de Yahudi düşmanlığı propagandası için işlemiş olabilir. Bu da ikinci ihtimal. Polis, savcı ve yargıç bu eylemin ardındaki ilişkiler ağını çözmek için Ferdy Kaplan’� sorgular. Ferdy Kaplan, zekice bir hamleyle polis, savcı ve yargıç’ın “uluslararası bağlantılı terör eylemi� tezini rayından çıkartır. Olayın bambaşka bir boyutu olabileceğine dikkati çeker. Yaralanan ihtiyarın kim olduğunu neden araştırmadıklarını sorar. Buradan varacağımız yer Franz Kafka ve Max Brod’dur. Ona gelmeden önce bir başka boyuta Ferdy Kaplan ve onunla eylemi gerçekleştiren kısa saçlı kadının ilişkilerine bakmak istiyorum. Bu İstanbul’da başlayan. Paris’te süren ve Berlin’de noktalanan bir aşk hikayesidir. Bu aşk hikayesi ve hikâyenin kahramanlarının kimlikleri de bizi Türkiye’nin vatandaşlarına uyguladığı kimlik politikalarına, Varlık Vergisi’ne, 6-7 Eylül’e kadar döndürecektir. Kitabın adının ve Ferdy Kaplan’ın işaret ettiği yere doğru yönelir anlatı. Kafka öldüğünde, Max Brod’a hitap eden iki mektup bırakmıştır. Mektuplarda açıkça “yazı ve notlarım okunmaksızın son sayfasına kadar yakılmalı� demektedir. Öyle ki sevgililerine, dostlarına yolladı��ı mektupların bile bulunup yok edilmesini ister. Max Brod iki ayrı mektupla açıkça belirtilen vasiyete uymaz ve Kafka’dan geriye kalan notları, el yazmaları değerlendirir ve onları yayınlar. Ardından Kafka’nın sevgililerine, dostlarına, akrabalarına yolladığı mektuplar da kitaplaştırılır. Kafka Gözlem (Betrachtung), ‘Dava��, ‘Dönüşüm� (Die Verwandlung), � ‘Köy Hekimi� (Ein Landarzt ) ‘Açlık Sanatçısı� (Ein Hungerkünstler) gibi kitapları ve dergilerde yayınlanmış eserleri olan genç yaşta ölmüş bir yazar olarak kalacağına Max Brod’un çabalarıyla Dünya çapında “kült”ya da “ikon� haline getirilir ve yaşamının her anı didik didik edilir. Şairlerin yazarların vasiyetlerine uyulmaması kötü bir uygulamanın öncüsü olur Max Brod. Edebiyat açısından bakarsak birçok okur için Kafka’nın vasiyetine uymayarak Max Brod “doğru� olanı yapmıştır yoksa Kafka’yı tanıyamazdık. Ahlaki ya da hukuki yönlerden bakarsak Max Brod vasiyete uymayarak, Kafka’nın unutulma hakkına saygı duymayarak ona ihanet etmiştir ve bunun da bir cezası olmalıdır. Ferdy Kaplan savunmasını bunun üzerinden geliştirir. Ferdy Kaplan’ın özellikle olayı soruşturan komiserle diyalogları Burhan Sönmez’in dediği gibi “Bu kitabın konusu insan psikolojisi üzerine� diye düşündürür insana. Okuduğumuz bir psikolojik gerilim de sayılabilir. Burhan Sönmez kitabın adına Kafka’yı koyarak okuru Max Brod’a, edebi gerilime yöneltse de çok boyutlu bir anlatı “Franz K. Âşıkları�. Burhan Sönmez’in anlatısına seçtiği yazım biçimi tartışılacaktır. Zira diyaloglar okumayı kolaylaştırsa da anlatının tek boyutta, Ferdy Kaplan’da ve anlattıklarında kalmasını gerektirdiği için yetersiz gibi de görünüyor. Burhan Sönmez farklı bir anlatım yolu seçse, örneğin klasik tanıma uygun bir roman yazsaydı ve diyalog ve kısa metinler öyle gerektirdiği için çoğunun üzerinden hızlıca geçtiği olgu, sorun ve olaylarda derinleşseydi daha doyurucu bir metin de ortaya çıkabilirdi. Ama o farklı bir metin olurdu. Deneyimli bir yazar olarak Burhan Sönmez’in bunun farkında olmadığını sanmıyorum. Metnin böyle yayınlanması yazarın tercihidir. Minimalist bir eğilimi olduğunu, az ve öz sözle çok şey anlatmayı tercih ettiğini biliyoruz. Ayrıca anlatıyı bu haliyle okumaktan edebi tad aldığımı ve ele aldığı konularla bana çok şey düşündürdüğünü de belirtmeliyim.
Burhan Sönmez bu kitabı Kürtçe kaleme aldığını ve diyakronik olarak da Türkçesini yazdığını belirtiyor lakin kitabı her iki dilden okuyan biri olarak bana hiç de inandırıcı gelmedi. Kürtçe versiyonu maalesef çeviri kekreliğine bulanmış ve Burhan Sönmez'in edebi diline katiyen ait değil.
Bu sis ve gize rağmen, romanda iki farklı anlatım tarzının üslup uyumu dikkat çekmekte. Bir yandan öykünün şimdiki zamanı diyaloglar aracılığıyla sunulurken, bir yandan da geçmiş, bağımsız yan metinler aracılığıyla romana sirayet etmekte. Yazar diyaloglarla bugünü geçmişe, yan metinlerle de geçmişi bugüne taşıyor. Diyaloglar romanın havasını ve atmosferini belirliyor. Ferdy Kaplan ile Komiser Müller'in cezaevinde ve karakolda geçen diyaloglarında şüpheli ve gergin bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Duruşma salonunda Ferdy ve mahkeme heyeti arasındaki diyaloglar da ironik bir atmosfer yaratıyor; önyargılı bir savcı, bilgi ve anlayış eksikliğiyle, dar bir çerçeve içine hapsolmuş biri olarak Ferdy'nin suçuna ilişkin kendince tutarlı bir yorum oluşturmaya çalışıyor.
Roman kurgusu "süreli" zıtlıklar ve çatışmalı hallerle dolu. Ferdy ve Amalya, iki cins arasındaki zıtlıklar bağlamında ilişkilenirler. Aynı şekilde Max Brod ve Franz Kafka şahsında sadakat ve mutsuzluk çatışması, Ferdy'nin dedesi ve Doktor Hugo şahsında unutkanlık ve hafıza çatışması ilk aklıma gelenler. Yine de çelişkiler olduğu gibi kalmıyor ve her biri üçüncül bir kavrayışla sentezleniyor.
Franz K. Aşıkları ya da Evîndarên Franz K., aslı şüpheli bir kısa roman olmasına rağmen pek çok unsur ve temayla dolu bir eser, okunmaya değer.
Burhan Sönmez şahane bir hikaye anlatıcısı bana göre. Uzun zamandır elimde okunmamış kitapları olmasına rağmen okuyamamistim..Franz K'ya yönelik hikayesini bir kahve içimlik sürede soluksuz okudum. Aşağıda kitabın eksiklerini güzel aciklayan yorumlar var. Gerçekten hikayenin sonunu bağlarken havada kalan ya da yetersiz düzeyde bırakan bir durum var. Yine de okuması çok keyifli, iyi bir hikaye kurucu bir yazar ve dolu dolu bir edebiyat savunusu. Hatta bireyin iradesinin savunusu. Franz K'nın vasiyetini hiçe sayan dostu haklı mıydı haksız mı? Yine de şunu da sormak lazım Franz Kafka'yı dinlemiş olsa ve bütün eserlerini yakmış olsa ne olurdu?
Burhan Sönmez'i İstanbul İstanbul kitabı ile tanımış ve Decameron'dan ilhamla yazdığı kitabını çok sevmiştim. Masumlar ile bu sevgim devam etti ve bu heyecanla Franz K. Aşıkları'nı çıkar çıkmaz okudum fakat bu sefer beklentilerimin altında kalan bir kitapla karşılaştım. Öncelikle kitabın neredeyse tamamen diyaloglardan oluştuğunu söylemem lazım. Bir metnin sadece diyalogdan oluşması metni birçok anlamda kısıtlayabiliyor. Kuvvetli bir hikâye de yoksa ortada, çok yavan bir şey kalabiliyor elinizde. Burhan Sönmez gibi bir yazarın bu kitabı birkaç haftada rahatlıkla yazabileceğine inanıyorum. Bu inanç metni biraz basitleştiriyor gözümde. Özellikle bir Kafkasever iseniz hikâye belki hoşunuza gidebilir çünkü hikâye temel olarak Kafka'nın vasiyet olarak arkadaşı Max Brood'dan kitaplarını yakmasını istemesi fakat Brood'un kitapları yayınlamasını temel alıyor. Çok aşina olduğumuz bu konuyu farklı bir polisiye kurguya yedirmiş Burhan Sönmez fakat çok da derinleşememiş ne yazık ki. Sevdiğim yazarların beklentimin altında kalan kitaplar yazması beni üzüyor. Bu sebeple hâlâ Ayhan Geçgin'in son kitabını okuyamadım. Telafi olarak ve yarın oyununu da izlemeye gideceğim için Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü tekrar okumaya karar verdim.
Bir günde okunacak kısacık bir kitap, kısa olmasına rağmen referansları ve göndermeleriyle dolu dolu, insanı hem hikayesiyle hem de yazım tekniğiyle sürekli tetikte olmaya zorlayan bir yanı var. Buna rağmen bende bir aceleye getirilmişlik hissi uyandırdı. Bazı unsurların birden çok kullanımı bilinçli olsa bile yazarın tekrara düştüğünü gösteriyor. Kafka, Burhan Sönmez gibi güçlü bir yazarın tahayyülünde bu kadar sınırlı bir görüngü ile mi canlanıyor? Okurken bir yandan bu metnin nasıl sahnelenebileceğini düşündüm, yine de bir eksiklik bir havada kalma hali, beni tedirgin etti.
Bir yandan da şunu düşünmeden edemiyorum: Üst üste başarılı eserler çıkaran ünlü yazarların üstünde de tıpkı akademide olduğu gibi bir yayın baskısı mı var? Bazı eserlerinde yaratıcılıktan çok unutulma korkusu mu belirleyici oluyor?
Gerçek hayatta deneyimleyemeyeceğim olayları kurgu olarak romanlarda okuyabilmek ve inanmak, gerçekmiş gibi hissetmek; karakterlerle aynı düşünmesen de merakla okumak/okutmak ne büyük bir şans ve keyif.
5. bölümdeki savcı ve Ferdy’nin konuşmalarına bayıldım. Komiser Müller gibi Ferdy’e hak vermesem de anlamaya çok yaklaştım. Odaklandığı yerlerden uzaklaşmaya açık olanlar ve Vuslat Çamkerten’in Ona Çok Benziyorum romanını sevenler (ikisi de ben) Franz K. Aşıkları’nı da beğenerek okurlar bence.
“Ve işte, kendi elimle İstanbul manzarası çizdiğim bir kartın arkasına yazıyorum seni sevdiğimi�..� ne güzel bir inceliktir bu ❤️
Ah be Ferdy deli ettin kendini iyice. Arka kapak yazısı bu kitabı neredeyse hiç tanımlamıyor. Naziler üzerine odaklanan bir kitap beklerken kendimi bir yazara tapan onun vasiyetini yerine getirmeye and içmiş, deliler gibi aşık, sanata tapan bir suçlunun mahkemesini okurken buldum. Mahkeme izlemeyi okumayı severim bu çok güçlü bir eser değil ama konuyu ele alışı ve anlatımıyla elime alır almaz bitirdim. Tiyatro metni gibi yazılmış acaba oyunu da olur mu? Olursa eğer kesinlikle izlemek isterim. Ama tekrar dile getireyim hem kapak hem arka kapak yazısı bu kitabı anlatmıyor sadece başlık atıyor!
Max Brod’un yakın arkadaşı Kafka’nın yakması için kendisine emanet ettiği eserlerini yok etmek yerine, dünya klasiklerinin arasına sokması ve benzer bir şekilde Dante’nin Komedya’sının, İtalyan yazar Boccacio’nun eklemesiyle İlahi Komedya’ya çevrilişi etrafında örülen bir roman Franz K.Aşıkları. Kısa sürede bitmesine rağmen kitabın kahramanı Ferdy Kaplan ile zihinsel istişaremin devam edeceği kesin.
Klasik Burhan Sönmez kitaplarından farklı bir üslup ve dilde anlatılmış hikaye. Edebiyata dair bir konu, hatta bir yorumu farklı bir dille ve alt metinlerle yazmış. Beğendim elbette ama benim için hala Taş ve Gölge’nin yeri ayrı.
Only 125 pages but I learned a lot more about Kafka than I ever have before. A moral dilemma parading as a crime thriller with plenty of comedic relief. What an interesting little genre-bending gem
3.5 / 5 Burada da bahsedilmiş. Yazar, kendi konfor alanından çıkıp farklı bir teknik ve tür denemiş. Daha önce okuduğum "İstanbul İstanbul" ile "Taş ve Gölge" romanlarındaki o karanlık hava yok. Akıcılığı bir hayli yüksek ve bir tiyatro oyununa uygun, bol diyaloglu bir metne sahip. Yine de Burhan Sönmez ismi için hafif kalmış roman.
This is a rather interesting novel. I'm not quite sure what I was expecting from it, but I was definitely intrigued by the premise. This is the story of Ferdy Kaplan, a man who stands accused of the murder of a young student, a crime which he freely confesses to. Featuring prominently within Ferdy's story is Kommissar Müller, whose job it is to uncover why Ferdy shot him. Nothing about Müller's task will be straightforward, and in no small part down to the fact that Kaplan, who freely admits to being the person who fired the shot, is otherwise overly cryptic about his motives and what really happened on the day. There is what the witnesses saw, one of whom was a police officer. And then, there is the truth.
Throughout the narrative, the author takes us on a journey through Kaplan's past. His childhood in war torn Berlin, a time that cost him both of his parents. His formative years under the guardianship of his grandfather in Turkey and the challenges, and prejudice, he faced as a result, and his friendship with the person who was to become his first love, Amalya. There is a lot that the author reveals here that might speak to Kaplan's motives in the present day, but it is something which Müller and the prosecutor at Kaplan's trial have to fight hard to uncover.
This is a short book, a fraction over 100 pages, but it really does cover a lot of ground. The pacing is deceptive, largely driven by the fact that the present day scenes are written in the style of a court transcript, the conversations detailed in full, but only in text without any of the visual or narrative clues that a novelist might normally employ to convey emotion. It makes what Kaplan says rather matter of fact, even if his conversations are quite telling. But in this way, it allows the reader to uncover the truth at the same pace as those prosecuting Kaplan, and allows both the author, and the characters to explore many themes which informed life in the time the book is set.
This is 1960's Berlin. Much is still in question about possible anti-semitic links and motives for the murder, but that would be too simple an explanation for Kaplan's actions and what comes to pass. There is no denying what he has done. The question as to whether he had an accomplice we are able to determine very quickly and without any confession. But it is the motivation that might surprise the most. It is not religious, or extremist in nature. It is actually very personal and perhaps a little idealistic. The title tells you all you need to know about the truth, whilst exploring the life, work and intentions of the titular author, Franz Kafka. I cannot say I know much about Kafka or his works, but this has made me curious.
A question of how far you would go to seek a kind of vengeance for someone who has influenced your life and your beliefs from an early age, and whether the ends justify the means. The ending it fitting, and did bring about a smile. It's certainly a book I will think about for a while, and a truly interesting way to spend an evening.
📚 از متن کتاب: «چه چیزی شهر را سریعت� عوض میکند� خراب شدن و از میان رفتن ساختمانه� یا گموگو� شدن دوستان؟»
«برهان سونمز» در این کتاب، خواننده را به دل تاریخ پرتلاطم دهه� ۱۹۶۰ میلادی میبرد� آنج� که دیوار برلین، اروپا را به دو پاره� شرق و غرب تقسیم کرده و جنشها� جوانان در خیابانها� پاریس، استانبول و برلین غربی طنیناندا� شدهان�. این اثر که در ضمن عاشقانه بودنش میتوا� آن را تعمقی در باب ادبیات، وفاداری و میراث دانست، حول محور شخصی به نام «فِردی کاپلان» میگرد� که جوانی آرمانگر� و شیفته� «کافکا»ست و در پی انتقام از «ماکس برود» دوست صمیمی اوست. «کاپلان» به همراه گروهی از جوانان رادیکال معتقدند که «برود» با سرپیچی از وصیت صریح «کافکا» مبنی بر سوزاندن دستنوشتههایش� به میراث این نویسنده خیانت کرده است. در این میان، عشق او به آمالیا، دختری که همراهش در این مسیر پرمخاطره گام برمیدارد� لایها� احساسی و سرشار از عواطف انسانی به روایت میافزای�.
📚 از متن کتاب: «نقاشی برای فراموش کردن شروع میشود� اما بعد با آرزوی به یاد آوردن است که نقاشی میکشن�.»
نویسنده با مهارت، این روایت معمایی/عاشقانه را با پرسشهای� فلسفی درباب ارزش آثار ادبی، هویت نویسنده و مسئولیت میراثدارا� او درهم میآمیز�. مثل آنج� که «فِردی کاپلان» در دادگاه خطاب به دادستان میگوی�: «آقای بُرود با آثاری که به او سپرده شده بود بازی کرده؛ یعنی اول تصحیح کرده، بعد منتشرشان کرده. معلوم نیست این حق را از کجا آورده. منتشر کردن با تصحیح در اصل تحریف کردن است.» دادستان: «بر چه مبنایی این حرف را میزنید؟� فِردی کاپلان: «مثالی برایتان میزن�. کافکا رمانی نوشته با عنوان مرد گمشده. آقای بُرود عنوان این رمان را عوض کرده و با عنوان آمریکا منتشرش کرده. از کجا بفهمیم محتوای رمانی که حتی عنوانش عوض شده چقدر از آنِ کافکاست؟»
این رمانِ جذاب، کوتاه و خواندنی ادای دینی است به فرانتس کافکا و جهانی که او به مدد کلماتش خلق کرد.
Harika bir kitap kapagi tasarlanmis diye dusunmustum, cerceveletip duvara asasim geldi bu guzelligi... Joseph Lorusso`nun `Person to Person` 2020 tarihli resmi imis. Kitap 2024 yilinda yazildigina gore demekki bir resim secildi ozel olarak. Bu gorsel metne ne kadar hizmet ediyor bunu tartisirim cunku kitap bir ask hikayesinden cok edebiyata ve yazara duyulan (yada duyulmayan) saygidan bahsediyor. Bu sirada etik, pismanlik ve dogruyu gorme bicimimiz uzerine harika diyaloglar okuyorsunuz. Kitabin orjinal dili Kurtce imis, cevirmen adi yok, Iletisim Yayinevi boyle bir hata yapabilir mi? Yazar kendi kitabini bir de Turkce mi yazdi acaba? Bu sorularin cevabini henuz internette bulamadim. Ben Burhan Beyìn `Labirent`kitabini okuyup anlatim gucunden ve kurdugu cumlelerin lezzetinden cok etkilenmistim. Franz K Asiklari 107 sayfalik, guzel kurgulanmis bir kitap olmasinin yaninda bence yazarin potansiyeli cok daha fazlasini vaad ediyordu. Bunun yaninda kitabin arka kapagini kapattiginizda onunla vedalasmayacaginiz, kendinizi ceavpalmaniz gereken pek cok soruyla bulacaginiz icin kitabi ayrica degerli buldugumu da belirtmek isterim.
"The world of literature seems to be filled with strange crimes..."
Told primarily in exchanges of dialogue that give this book a play-like quality, this novel envisions an assassination attempt against Kafka's literary executor Max Brod, and the examination into Kafka's legacy and the ethics surrounding editing that consumes the subsequent investigation. In how this book imaginatively deals with Kafka's influence, I was reminded of Borges' essay "Kafka and his Precursors", which examines how Kafka unites a handful of otherwise entirely dissimilar literary precursors. Aptly, this novel echoes the plot of Borges' own "Theme of the Traitor and the Hero", and evokes disparate literary progenitors: Samuel Beckett's circular dialogues, the dispassionate sense of absurdity lingering in some of Coetzee's novels, the legalistic disputations that conclude T.S. Eliot's Murder in the Cathedral. All this makes for a remarkably condensed interrogation of our own attitudes towards art and its transformations during times of crisis.
Annesi Alman, babası Türk olan Ferdy Kaplan ve şürekası ellerinde kalemleri ve tabancaları ile Franz Kafka'nın intikamını almak üzere Max Brod'un peşindeler.
İş bu roman, Ferdy Kaplan'ın yargı sürecini -bir nevi Kafka'nın davasını-, edebi suçlar teması etrafında diyaloglar halinde işliyor.
Hikâye olarak zayıf, fikir olarak güzel, alışılmışın dışında bir Burhan Sönmez romanı.
Uzun uzun analiz yapmayacağım ama kitap bana aceleye getirilmiş, bir söyleyeceği varmış da söyleyememiş gibi geldi. Konu güzel, ölüm-öldürme-sanat konusu ve bu üçgenin felsefik arka planı güzel ama sadece arka plan olarak kalmış. Bu defa olmamış Sönmez.
Tam bir Burhan Sönmez kitabı demek yeterli olur mu, bilmiyorum. 60'lı, 70'li yılların romantizmiyle akarken içinde ciddi bir kültürel etik sorusu taşıyan ve tartışan kısacık ama vurucu bir roman. Çok sevdim.
Hiç Burhan Sönmez kitabı değil,popüler kültür düzeninde best-seller kitaplar ayarında bir kurgu olmuş,Taş ve Gölge,Masumlar gibi şaheserlerden sonra edebi tat vermedi maalesef,Kafkaya atfedilen meşhur bez bebek hikayesi,Max Brod çok eğreti kalmış...
Burhan Sönmez değil de Celil Oker okuyor gibi hissettim (keşke hala yazabiliyor olsa da C. Oker okuyabilsekdik, ah) Sönmez, belli ki yeni bir şey denemiş. Ne yazsa kabulümüz, kalemine sağlık.
Arka kapağındaki “hayat ona gülmüş sayılır� cümlesiyle tebessümümü çalan, bir solukta okuduğum, yazarla sonunda tanışabildiğime sevindiğim bir yol arkadaşıydı.