Çocukluğumun unutulmaz kitaplarından. "Ne kadar büyük ve güçlü olursan ol hayatta bazen kendini korunmasız ve zavallı bir çocuk gibi hissedeceksin�"Çocukluğumun unutulmaz kitaplarından. "Ne kadar büyük ve güçlü olursan ol hayatta bazen kendini korunmasız ve zavallı bir çocuk gibi hissedeceksin�"...more
Yıllar önce okuduğum ve okurken aldığım tadı bugün bile hatırladığım kitaplardan... "Adım ne Yusuf ne Züleyha Bu kuyuda yeniyim. Kuyu serin Kuyu yüreğimdeYıllar önce okuduğum ve okurken aldığım tadı bugün bile hatırladığım kitaplardan... "Adım ne Yusuf ne Züleyha Bu kuyuda yeniyim. Kuyu serin Kuyu yüreğimden de derin�" "Züleyha Yusuf'a bir mektup yazmaya başlayınca Yusuf diye başladı, Yusuf diye bitirdi. Gördü ki, hitaptan öteye geçemedi. Anladı ki aşkın nâmesinde, ser-nâmeden öte kelam yok ve Züleyha'nın lügatında Yusuf'tan öte sözcük yok." "Bu kadar tanıdık buluyorsam kalbimi kalbine, bu kadar tanıdık ses veriyorsa kalbim kalbine, o ezeli uğultuyu hâlâ taşıdığımdandır. Seni bu kez hatırladıysam Yusuf, o kez unuttuğumdandır." "Yusuf anladı ki yitirmek gibi bulmanın da zamanı vardır. Ve zaman yakındır." "Görmekten sonra görülmek, aşkın ikinci kademesiydi. Züleyha her şeyde Yusuf'u görmeye başladıktan sonra, Yusuf tarafından da görülmek ve bilinmek istedi. Yusuf, dedi, bil beni, gör beni. Öyle ki var olduğumu bileyim, tamamla varlığımın, kendi varlığımdaki bilincini."
"Ey Yusuf'un Tanrısı, dedi Züleyha. Hissediyorum ki Bana Yûsuf kadar yakınsın Bana kalbim kadar yakınsın Bana benim kadar yakınsın, Yok, dedi Züleyha, bana benden daha yakınsın. Sen benim kalbimdesin. Yok yok, dedi Züleyha, Rabbim sen benim kalbimde değilsin Sen benim kalbimsin." "Yusuf'un gözleri zindan nedir bilmeyen Züleyha'nın zindanı, Yusuf'un gözleri Züleyha'nın zindanında gün başlangıcı." "Yakup muhabbetle sınandı. Sınanması Yusuf'un çalınmasıyla başladı. Üstelik öyle bir sınandı ki çalınan da Yakup'undu, çalan da Yakup'undu." "Ben, Yusuf, sınanmış bir kalbin sahibiyim Şöyle buyur, bu kalp senin efendim.." "Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz. Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda O'ndan başkasını sevdiğini zannedebilir.. Bir çiçeği, bir kuşu, denizi, yağmuru, gökyüzünü, yazıyı, yazıyı yazanı, kalemi tutanı... Söz gelimi Leyla Mecnun'u, Şirin Ferhâd'ı, Züleyha Yusuf'u sevdiğini zannedebilir.."...more
Tavsiye ederim. Kitapta altını çizdiğim pek çok kısım var; uzun uzadıya hepsini buraya not edemeyeceğim ama kısa birkaç alıntıyı aşağıya bırakıyorum. "Tavsiye ederim. Kitapta altını çizdiğim pek çok kısım var; uzun uzadıya hepsini buraya not edemeyeceğim ama kısa birkaç alıntıyı aşağıya bırakıyorum. "...kadınların kütüphaneye yalnızca bir kolej üyesi eşliğinde ya da tavsiye mektubu ile kabul edildiklerini üzüntüyle söyledi. Bir kadının ünlü bir kütüphaneye lanet okuması o ünlü kütüphanenin umrunda olmayacak bir meseledir." "Muhtemelen profesör kadınların aşağılığı konusunda biraz fazla vurguyla ısrar ederken onların aşağılığıyla değil kendi üstünlüğüyle ilgileniyordu." "Kadınlar yüzyıllardır erkeklerin görüntüsünü doğal boyutlarının iki katı büyüklüğünde yansıtmanın sihirli ve enfes gücüne sahip bir ayna işlevi görmüşlerdi. Bu güç olmasaydı dünya hala muhtemelen hala bataklıklar ve sık ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarımızın zaferi bilinmezdi. Hala koyun kemiği artıklarının üzerine geyik resimleri kazır ve çakmaktaşıyla koyun derisi ya da gelişmemiş zevkimize hitap eden basit bir aksesuar takas ederdik. Süpermenler ve Fingers of Destiny hiçbir zaman var olmazdı. Çar ve Alman imparatoru asla taç giymez veya tahttan düşmezdi. Medeni toplumlardaki kullanımları ne olursa olsun, aynalar tüm tüm şiddetli ve kahramanca eylemler için elzemdir. Napolyon ve Mussolini bu yüzden kadınların aşağılığı konusunda üstünde bu kadar önemle durmuşlardır çünkü kadınlar aşağı olmasalardı, kendi boyutları büyümeyi sürdüremezdi. Bu, kadınların erkekler için bunca sıklıkla gerekli olmalarını kısmen açıklamaya yarıyor. ... Çünkü kadın gerçeği söylemeye başladığında, aynadaki görüntü küçülür, erkeğin hayata uyum başarısı azalır. Erkekler kendilerini sabah kahvaltısında ve akşam yemeğinde, olduğundan en az iki kat daha büyük görmezse nasıl karar vermeye, yerlileri medenileştirmeye, kanunlar yapmaya, kitaplar yazmaya, giyinmeye ve ziyafetlerde nutuk çekmeye devam edebilir? ... Aynadaki görüntü son derece önemlidir çünkü canlılığı artırır, sinir sistemini uyarır. Bu elinden alınırsa, erkek ölebilir, tıpkı kokaininden mahrum kalan bir uyuşturucu bağımlısı gibi." "Cinsiyetin cinsiyetle, niteliğin nitelikle yarıştırılması, tüm bu üstünlük iddiaları ile aşağılık ithamları; halen 'taraflar'ın bulunduğu ve bir tarafın diğerini yenmesi gereken ve bir kürsüye çıkıp bizzat müdürün ellerinden ziyadesiyle süslü bir çanak almanın aşırı önemli olduğu insanlığın o özel okul evresine aittir. İnsanlar olgunlaştıkça taraflara veya müdürlere veya ziyadesiyle süslü çanaklara inanmayı bırakırlar."...more
Bazı sevdiğim alıntılar şöyle: "Büyüklere her şeyi açıklamak gerekir zaten..... büyükler, boa yılanının içini dışını çizmeyi bırakıp kendimi coğrafya, tarih, aritmetik ve dilbilgisine vermemi öğütlediler. İşte böylece, resim alanında isim yapma şansını daha altı yaşındayken geri çevirmiş oldum." "...gökbilimci buluşunu heyecanla bir uluslararası gökbilim kongresinde sunmuş; ama giysileri yüzünden kimse ona inanmamıştı. Büyükler böyledir işte. Ama, asteroid B612'nin şansına; dediği dedik bir Türk lider, karşı çıkanları ölüm cezasıyla tehdit ederek, halkının Avrupalılar gibi giyinmesini şart koştu. 1920'de, aynı gökbilimci, aynı bildiriyi, bu kez çok şık giysiler içinde sundu. E, tabii, o zaman cümle alem gökbilimcinin görüşünü kabul etti. ...Büyükler rakamlara bayılırlar. Diyelim, yeni arkadaşınızdan söz ettiniz; asla işin özünü merak etmezler. Örneğin, 'Ses tonu nasıl? Hangi oyunları seviyor? Kelebek koleksiyonu var mı?' diye sormazlar asla. Onun yerine 'Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?' derler. Onu ancak bu şekilde tanıyacaklarını sanırlar. Büyüklere, 'Kırmızı tuğlalı bir ev gördüm. Pencerelerinde sardunyalar, çatısında güvercinler vardı...' derseniz eğer, bu evi bir türlü gözlerinin önüne getiremezler. ...Ama onlara kızmamak lazım. Çocuklar yetişkinlere daima büyük bir hoşgörü göstermeli. Neyse ki, yaşamın anlamını bilen bizler için, rakamların hiçbir önemi yok!" "...iyi bitkilerin iyi tohumları, kötü bitkilerin kötü tohumları olurdu. Ama bu tohumlar gözle görülmezdi. Hep birlikte toprağın kuytusunda uyurlardı, ta ki içlerinden birinin uyanacağı tutana kadar. İŞte o zaman, tohum şöyle bir gerinir, sonra da, kimseye zararı olmayan, incecik, sevimli bir filiz mahcup bir şekilde güneşe sürerdi. Bu bir turp ya da gülse, bırakın istediği gibi filizlensindi. Ama, kötü bir bitkinin sürgünüyse, ne olduğu anlaşılır anlaşılmaz sökülüp atılmalıydı." "Bu ayrıntıyı, dördüncü günün sabahı, 'Günbatımlarına bayılırım, haydi günbatımını görmeye gidelim' dediğinde öğrenmiştim. 'Ama beklemek gerek...' 'Neyi?' 'Güneşin batmasını.'" ""Bir gün, günbatımını tam kırk dört kez izledim!' demiştin bana. Sonra da bir süre susup, 'Biliyor musun... İnsan günbatımlarını çok kederliyken seviyor...' diye eklemiştin. 'Şu kırk dört günbatımını izlediğin gün de çok kederliydin demek?' Ama, karşılık vermemiştin soruma." "İnanmıyorum sana! Çiçekler narindirler, saftırlar. Tek yaptıkları kendilerine güvenmeye çalışmak. Dikenleri olunca, korkunç gçründüklerini sanıyorlar..." "Gezegenin birinde, pancar suratlı bir adam yaşıyor. Hayatında tek bir çiçek koklamamaış. Tek bir yıldıza bakmamış... Kimseleri sevmemiş... Hayatında tek yaptığı şey, rakamları toplamak. Bütün gün senin gibi, 'Ben çok ciddi bir adamım' Çok ciddi bir adamım ben!' diye söyleniyor. Bununla da pek şişiniyor. Ama o adam filan değil, mantarın teki!" "'Ben bir tek benim gezegenimde, eşi benzeri görülmemiş bir çiçek olduğunu ve böyle bir sabah vakti, ne yaptığını bilmez bir küçük koyunun, bir lokmada onu yok edebileceğini biliyorsam, bu hiç önemli değil, ha?' Yüzü kıpkırmızı bir halde devam etti. 'Eğer, milyonlarca yıldızdan yalnız birinde tek bir örneği olan bir çiçeği seviyorsan, yıldızlara bakmak bile mutlu hissettirir sana kendini. 'Çiçeğim oralarda bir yerde...' dersin kendine. Ama, koyun çiçeği yedi mi, tüm yıldızlar söner! Bu senin için hiç önemli değil tabii!" "Bir tohum olarak gelmişti oraya. Başka dünyalar hakkında ne bilebilirdi ki?" "Çok geçmeden, Küçük Prensi tüm sevgisine rağmen, çiçeğe pek inanmamaya başlamıştı. Dediği saçma sapan şeyleri ciddiye almış, sonuçta da epeyce mutsuz olmuştu. ... 'O zamanlar ne anlayışsızmışım! Onu davranışlarıyla değerlendirmeliymişim, dedikleriyle değil. Benim için kokuyor, benim için parlıyordu. Ondan kaçmamalıydım. Onun o gülünç numaralarının ardındaki sevecenliği anlamalıydım. Çiçeklerin bir anları bir anlarına uymuyor. Bense, onu sevmeyi bilemeyecek kadar gençtim o zaman.'" "'Elbette, seviyorum seni' dedi çiçek ona. 'Benim yüzümden bunu bile anlayamadın. Ama artık hiçbir önemi yok. Tabii, sen de benim kadar aptallık ettin. Artık mutlu olmaya bak... Şu fanusu da bırak elinden. İstemiyorum onu.'" "Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, birkaç tırtıla katlanmam gerek." "Madem gitmeye karar vermişsin, çek git hadi!" "Bir generale, bir deniz kuşuna dönüşmesini buyursam, general de buna itaat etmese, bu generalin kabahati sayılmaz. Benim kabahatim sayılır." "HErkesten verebileceği kadarını istemek gerek. Otorite her şeyden önce mantık ister. Gidip de halka, kendilerini denize atmalarını emrederseniz, devrim yaparlar. Ama, itaat istemek benim hakkım, çünkü ben mantıklı emirler veriyorum." "'O halde kendi kendini yargıla sen de' diye yanıt verdi kral. 'En soru budur. Kişinin kendi kendini yargılaması, başkalarını yargılamasından çok daha güçtür. Kendi kendini yargılamayı beceriyorsan, hakikaten bilge bir kişisin demektir.'" "'Kendi kendime sorarım hep' dedi. 'Günün birinde herkes kendi yıldızını bulabilsin diye mi parlaktır yıldızlar?'" "'İnsanlar nerde?' diye sessizliği bozdu sonunda Küçük Prens. 'Çölde insan yalnız hissediyor kendini.' 'İnsanların arasında da yalnızdır insan' dedi yılan." "Tüm yollar insanların bulunduğu yerlere çıkar." "'...Evcilleştirmek ne demek?' 'Çoktan unutulmuş bir şey' dedi tilki. 'Bir anlamda bağ oluşturmak diyebiliriz buna...' 'Bağ oluşturmak mı?' 'Kesinlikle' dedi tilki. 'Sen, benim için, diğer yüz bin küçük oğlan çocuğuna benzeyen bir oğlan çocuğundan başka bir şey değilsin şimdilik. Sana ihtiyacım yok. Senin de bana ihtiyacın yok. Ben de senin için, diğer yüz bin tilki gibi bir tilkiyim yalnızca. Ama, beni evcilleştirirsen, birbirimize ihtiyaç duyarız. Sen benim için dünyada bir tanecik olursun. Ben de senin için dünyada bir tanecik olurum...' .... '...eğer sen beni evcilleştirirsen, yaşamıma güneş doğmuş gibi olur. Diğerlerinin hepsinden farklı bir ayak sesini tanıyor olurum o zaman. Başka bir ayak sesi duydum mu, yerin altına kaçmam gerekir. Ama seninki, tıpkı bir müzik sesi gibi, beni inimden dışarı çağırır. Şuraya bak! Şu buğday tarlasını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğdayın bana yararı yoktur çünkü. Buğday tarlaları bana hiçbir şey hatırlatmaz. Ne yazık,değil mi? Ama, senin saçların altın rengi. Yani, beni evcilleştirirsen, müthiş olacak! Altın rengi buğdaylar, bana seni hatırlatacak. Ben de başaklardaki rüzgar sesini seveceğim...' ... ...'İnsanların hiçbir şey öğrenecek vakitleri yok artık. Her şeyi satıcılardan hazır alıyorlar. Ama dost satan bir satıcı olmadığından, insanların dostları da yok artık. Bir dost istiyorsan, evcilleştir beni!' 'Ne yapmak lazım?' diye sordu Küçük Prens. 'Çok sabırlı olmak lazım' dedi tilki. 'Önce, az ötemde oturacaksın, şöyle, otların üzerine... Ben sana göz ucuyla bakacağım; ama, sen hiçbir şey demeyeceksin. Dil bütün yanlış anlaşılmaların kaynağıdır. Ama, her gün, birazcık daha yakınıma oturmalısın...' Ertesi gün Küçük Prens yine geldi. 'Aynı saatte gelmen daha iyi olurdu' dedi tilki. 'Dİyelim, öğleden sonra dörtte geliyorsun, saat üçten itibaren içim mutluluktan kıpır kıpır olmaya başlar. Vakit yaklaştıkça, kendimi giderek daha da mutlu hissederim. Saat dört olur olmaz da, bir telaş kaplar içimi: Mutluluğun bedelini anlamaya başlarım! Ama, sen herhangi bir saatte gelirsen, yüreğimi ne zaman buna hazırlayacağımı bilemem. Adet denen şey iyi bir şey...'" "...Yüz bin tilki içinde teki bile benim tilkime benzemez. O dostum oldu benim, şimdi dünyada eşi benzeri yok." "...yoldan geçen sıradan bir gülümü gördüğünde, size benzediğini sanacaktır. Ama, o tek başına hepinizden daha önemli, çünkü, benim suladığım gül o. Çünkü üzerini cam fanusla örttüğüm o. Çünkü, esen yelden siperlikle koruduğum o. Çünkü, kelebek olması için bıraktığım bir ikisi dışında, üzerindeki tırtılları ayıkladığım o. Çünkü, sızlanmalarına, böbürlenmelerine, hatta suskunluklarına kulak kesildiğim de o. Çünkü, o benim gülüm." "En iyi yüreğiyle görebilir insan. Gözler asıl görülmesi gerekeni göremez." "Gülünü senin için bu kadar önemli kılan, ona harcadığın zamandır." "...Bir şeyi evcilleştirdin mi, sorumluluğu sana ait olur. Gülünden sorumlusun yani..." "'Kimse olduğu yerden memnun değil mi, yani?' 'Kimse bulunduğu yerden memnun olmaz ki' dedi makasçı." "Yalnızca çocuklar ne aradıklarını biliyorlar." "Evi de, yıldızları da, çölü de güzel kılan, gözle görülemez." "Alevleri çok iyi korumak gerekir, yoksa ufacık bir esintide sönebilirler..." "İnsanlar ekspres trenlere doluşuyorlar, ama ne aradıklarını bildikleri yok." "'Senin gezegenindeki insanlar' dedi Küçük Prens, 'Tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar... Ama yine de aradıklarını bulamıyorlar...' 'Evet, bulamıyorlar' diye yanıtladım onu. 'Halbuki, aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir...'" "Ama gözler gerçeği göremez ki. Yüreğiyle aramalı insan." "Yıldızlardan birindeki bir çiçeği seversen, akşamları gökyüzüne bakmak ne güzeldir! Tüm yıldızlar çiçeğe dururlar." "Günün birinde üzüntün geçince (üzüntüler günün birinde mutlaka geçer), beni tanımış olduğuna sevineceksin. Hep dostum kalacaksın benim. BEnimle gülmek isteyeceksin. Bazen, aklına esip pencereni açacaksın... Dostların senin gökyüzüne bakıp güldüğünü görünce hayretler içinde kalacaklar. O zaman sen de onlara, yıldızlar beni hep güldürür, diyeceksin. Aklını kaçırdığını sanacaklar. Ben de sana iyi bir oyun oynamış olacağım..."...more
Bazı kısımlarda sıkıcı, bazı kısımlardaysa akıp giden bir kitap. Sıkıldığınız anda, kısalığına aldanıp farkında bile olmadan bir an önce bitirmek içinBazı kısımlarda sıkıcı, bazı kısımlardaysa akıp giden bir kitap. Sıkıldığınız anda, kısalığına aldanıp farkında bile olmadan bir an önce bitirmek için, okuyuşunuzu hızlandırmanız olası; fakat anlam inceliklerini kaçırmamak adına dikkatli bir şekilde okunmalı....more
Bazı güzel tespitler var; fakat çok daha iyi kişisel gelişim kitapları mevcut. Ama kitap kısa olduğundan okunabilir.
Bazı beÄŸendiÄŸim alıntılar: &±ç³Ü´Ç³Ù;&²¹±è´Ç²õ;ݲԲõ²¹²Ô Bazı güzel tespitler var; fakat çok daha iyi kiÅŸisel geliÅŸim kitapları mevcut. Ama kitap kısa olduÄŸundan okunabilir.
Bazı beğendiğim alıntılar: "'İnsan kalbinin derinliklerinden ne geçiyorsa ona dönüşür' aforizması yalnızca insanın davranışlarını bir bütün olarak anlatmakla kalmaz; aynı zamanda hayatında başına gelen her durum ve olayı da anlamlandırır. İnsan kelimenin tam anlamıyla ne düşünüyorsa ona dönüşür. Kafasında dönüp duran ve kalbinden geçen düşüncelerin toplamı karakterini oluşturur." "Eylemler düşüncelerden filizlenir. Neşe ve keder de onların meyveleridir. Bu yüzden insan kendi bahçesinde yetiştirdiği tatlı ve acı meyveleri toplar. Bizi biz yapan aklımızdaki düşüncelerdir." "Bu açıdan şundan daha doğru bir yasa yoktur: Arayan kişi bulur ve onları çalan kişiye açılır kapılar. Keza yalnızca sabır, pratik ve bitmek bilmeyen bir ısrar insana bilginin tapınağına giden kapıyı açar." "'Sonumuzu belirleyen şey kaderdir' sözündeki kader aslında bizim bizzat içimizdedir. Kader biziz. Bir insanın koluna kelepçeyi ancak kendisi takabilir. Düşünce ve hareketlerimiz kaderimizin gardiyanıdır." "Hasta olmaktan korkarak yaşayan insanlar, hastalığa yakalanırlar. Endişe hızla tüm vücudun cesaretini kırar ve onu hastalıklara açık bir hale getirir. Aklımızda dönüp duran kirli düşünceler fiziksel olarak şımartılmasalar da çok geçmeden sinir sistemimizi mahveder. Güçlü, saf ve mutluluk dolu düşünceler vücudumuzu güçlendirir ve onu daha zarif kılar." "Hayalciler bu dünyanın kurtarıcılarıdır. Nasıl ki görünen dünyayı ayakta tutan manevi dünyaysa, insanlar da başlarına gelen tüm dertlerde, işledikleri günahlarda ve yaptıkları o kirli işlerde münzevi hayalcilerin pek güzel rüyalarından beslenirler. İnsanlık hayalcilerini unutmaz, onların kurduğu ideallerin yitip gitmesine izin vermez, bu ideallerin içinde yaşar ve günü geldiğinde kurulan hayallerin elle tutulan gerçeklere dönüşeceklerini bilir." "Her şeyde çabalar ve sonuçlar vardır. Çaba ve sonuç doğru orantılıdır. Başarının şansla uzaktan yakından bir alakası yoktur. Yetenekler, güçler, maddi manevi ve akli servetler tamamen gösterilen çabaların sonucunda toplanan meyvelerdir." "Bir insan kendisinin düşünceyle gelişen bir varlık olduğunu ne kadar çok anlarsa o ölçüde huzurlu olur. Keza böylesine bir bilgiye sahip olmak için, olan biten her şeyin düşüncelerden kaynaklandığını kavrayabilmek gereklidir. İnsan bu doğrultuda ne kadar çok düşünürse, diğer şeyler arasındaki içsel ilişkiyi daha net görür ve gördüklerini bir sebep sonuç ilişkisine bağlayarak telaş yapmaktan, endişelenmekten, öfkelenmekten ve üzülmekten vazgeçer. En sonunda dengeli, kararlı ve huzurlu olur. Sakin bir insan kendisi için nasıl iyi bir efendi olacağını öğrenmiştir, diğerlerine uyum sağlamayı bilir. Bunun karlılığında diğer insanlar da onun ruhsal gücüne saygı duyar. Ondan bir şeyler öğrenip ona güvenebileceklerini hissederler. Bir insan ne kadar rahatsa başardıkları, insanlar üzerindeki etkisi ve gücü de o kadar büyük olur." "Düşüncelerinizin dümeninin başına geçin ve o dümeni sıkıca tutun. Ruhunuzun derinliklerindeki o hükmedici efendi, arkasına yaslanmış uyumaktadır, onu uyandırın. İradeli olmak güçlü olmak demektir. Doğru düşünce ustalık demektir. Sükunetse güç demektir. Kalbinize şunu söyleyin: huzurlu ol, sakinleş."...more
İçinde çok sayıda beğendiğim alıntı var, hepsini yazmam mümkün değil; ama kitabın başından ve sonundan şu iki alıntıyı Severek okudum, tavsiye ederim.
İçinde çok sayıda beğendiğim alıntı var, hepsini yazmam mümkün değil; ama kitabın başından ve sonundan şu iki alıntıyı aktarayım: "Kesinlikle biliyorum ki her yeni gün, derin bir nefes alıp ayakkabılarınızı fırlatmak ve dışarı çıkıp dans etmek -pişmanlık duymadan- olabildiğince neşe ve dayanabildiğiniz kadar kahkaha dolu bir hayat yaşama seçeceği verir. Ya hayat sahnesine çıkıp vals yapma cüretini gösterir, ruhunuzun sizi dürtüp gösterdiği yönde yaşarsınız ya da duvarın dibinde sessizce oturup korkuyla ve kendinizden şüphe ederek gölgelere çekilirsiniz. Tam şu anda, sahip olduğunuzu kesinlikle bildiğiniz bu tek anda, bu seçeceğe sahipsiniz. Umarım çok önemli olmayan konulara gerçekten keyif almayı unutacak kadar dalmamışsınızdır, çünkü bu an geçmek üzere. Umarım geriye baktığınızda bu günü, her günü değerli kılmaya, her saati sanki tekrarı olmayacakmış gibi zevkle yaşamaya karar verdiğiniz gün olarak olarak hatırlarsınız. Ve oturmakla dans etmek arasında bir seçim şansınız olduğunda umarım dans etmeyi seçersiniz." "Mutluluk asla başkalarından aldığınız bir şey değildir. Hissettiğiniz mutluluk, verebildiğiniz sevgiyle doğru orantılıdır. Eğer hayatınızda bir şeylerin eksik olduğunu veya hak ettiğinizi alamadığınızı düşünüyorsanız, gerçek hayatta bir Sarı Tuğlalı Yol olmadığını unutmayın. Hayata siz önderlik edersiniz, o size değil. Çocuklarınızla biraz daha fazla zaman geçirdiğinizde hayatınızda nelerin değiştiğine bakın. Patronunuza veya çalışma arkadaşınıza olan öfkenizden kurtulun ve karşılığında ne aldığınızı görün. Kendinize ve başkalarına karşı sevgi dolu olun; sevginin çoğaldığına tanıklık edin. Bu kural siz farkında olmasanız da her zaman işler. Küçük şeylerde, büyük şeylerde ve en büyük şeylerde kendini gösterir. Bugün iyi olmaya ve karşılaştığım herkese iyi davranmaya çalışıyorum. Hayatımı iyi niyetle kullanmaya dikkat ediyorum artık. Çünkü kesinlikle biliyorum ki düşündüğüm, söylediğim, yaptığım her şey bana döner. Aynısı sizin için de geçerli."...more