Kitap 30 yaşında ve evlenmek üzere olan bir adamın, hiçbir çocukluk hayalini gerçekleştiremediğini fark etmesi ve nişanlısından ayrılıp şimdiye3,5 ⭐️
Kitap 30 yaşında ve evlenmek üzere olan bir adamın, hiçbir çocukluk hayalini gerçekleştiremediğini fark etmesi ve nişanlısından ayrılıp şimdiye kadar hiç kimsenin fethedemediği ve deneyenlerin hayatlarını kaybettiği bir dağa Nordgrat’a tırmanma yolculuğu. Bu yolda bir de Irene ile karşılaşıyor. Her ne kadar basit bir dağ hikayesi gibi görünse de bir noktada Max Frisch’in bütün kitaplarına yayılan hayat ve irade konularının temellerini atıyor.
Sessizliğin Yanıtı aslında yazarın ilk eserlerinden bir tanesi. Ancak zamanında yazar tarafından yeniden yayınlanmasını istenmediği - hatta vasiyet olarak da tekrar yayınlanmasını yasaklamış olmasına karşın- yayıncısı ölümünden 18 yıl sonra kendi insiyatifiyle basmış. Bu yasağın sebebi de aslında kitabın Nazi Almanyası döneminde yayınlanmış olması. Nazi dönemi romanlarında çokça rastlanan dağcılık, kahramanlık, kadın üzerinde denetim öğelerini bu kitap da içeriyor ve yazar bu kategoride anılmak istemediği için kitap kayıp eser durumuna düşüyor. Erken dönem eserlerinden -hatta yazı hayatına ara vermeden bir süre önce yazmış- olduğu için diğer kitapları kadar sarsıcı bir etki bırakmayabilir. Gizli kalmamış olması güzel ancak benim de favorim olmadı.
“Neden özlemimizin peşi sıra gitmiyoruz? Neden? Neden özlemimizi bastırıyoruz, özlemimizin örf, fazilet, sadakat dediklerimizden ve bunlarla birlikte hayata dahil olmayan her şeyden daha hakiki, daha saf, daha güzel olduğunu bildiğimiz halde? Neden bunlardan silkinemiyoruz? Neden hayatımızı yaşayamıyoruz, bu tarifsiz ilahi dünyada sadece bir defaya mahsus bulunduğumuzu bildiğimiz halde, bunun sadece bir defalığına, tekrarsız olduğunu bildiğimiz halde!�...more
Modern insan ve onun katarsisini, istatistiksel bir sapmaya maruz kalan modern Oidipus özelinde anlatan bir kitap. 1957’de ikinci dünya savaşı sonrasıModern insan ve onun katarsisini, istatistiksel bir sapmaya maruz kalan modern Oidipus özelinde anlatan bir kitap. 1957’de ikinci dünya savaşı sonrasında yükselen bilim ve mühendislik çağında, doğa, sömürge, kadınlık, kürtaj ve daha pek çok konuyu matematiksel olarak açıklamanın peşinde, şansa değil olasılığa inanan bir mühendis anlatıcımız. Ve bütün hayatı matematiksel olarak açıklamaya inanan “homo faber”in bütün hesaplarının modern bir tragedya ile çöküşü ise romanın kısa özeti. Kitabı yalnızca olay örgüsü olarak takip ettiğinizde iflah olmaz rastlantılar örgüsü tadınızı kaçırabilir. Ancak özünde modern -Avrupalı- beyaz insanın teknoloji ve doğayla çatışmasının ve doğa üzerindeki kontrolsüzlüğünün etkileyici bir anlatımı. Çok sevdim.
“Bizim karşı çıktığımız şey, doğanın putlaştırılmasıdır. Eğer bunu yapıyorsa daha mantıklı yapması gerekirdi, o zaman penisiline de, antene de, DDT'ye de, radara da vb. hayır demesi gerekirdi. Biz teknik çağda yaşıyoruz, insan doğaya egemendir, insan mühendistir, bunun tersini savunan, doğanın yaratmadığı bir köprüyü kullanmaya kalkmasın. O zaman daha mantıklı ve dürüst olup her apandisitte ölünmesi gerekir. Alın yazısı olduğu için! O zaman elektrik lambası, motor, atom enerjisi, hesap makinesi, narkoz da olmasın - o zaman defolsunlar vahşi ormanlara!�...more
Kitabın da öykülerin de kısalığına rağmen oldukça dikkat isteyen bir okuma. Çünkü yazar sizi rahatsız etmeye kararlı. Kitap genel olarak melankoli, kayKitabın da öykülerin de kısalığına rağmen oldukça dikkat isteyen bir okuma. Çünkü yazar sizi rahatsız etmeye kararlı. Kitap genel olarak melankoli, kayıp, psikolojik sıkıntılar, güvensizlik, insanların arasında aşılamayan mesafeler ve çaresizlik gibi yaşamın karanlık yönlerine odaklanmış durumda. Bunun üstüne yazım tarzında da okuru huzursuz etme düsturuna sonuna kadar sadık kalarak kimi yerde kısa, durağan zaman zaman da “rahatsız edici bir sessizlik� anının ortasında kalmışsınız gibi hissettiren ve hikayenin orta yerinde anlatıcının habersizce değiştiği bir dil tercihi var. Kitaptaki öykülerde gelenekselin ve normalin çok dışında anne, aile bağı ya da insan örnekleri bulunuyor. Gerçekten çok farklı ve zaman zaman anlayamayıp başa dönmenizi gerektiren, sarsıcı bir öykü seçkisi. Asla “herkesin sevebileceği öyküler, mutlaka okuyun� diyemem. Benim ise en çok etkilendiğim öyküler; kitaba adını veren ve kitabın en uzun öyküsü olan XX’in Erkek Kardeşiyim, Büyük Kafes, Kedi ve Ziyaretçi oldu.
“Kedinin bakışını neden başka bir yöne çevirdiğini bilemiyoruz. O biliyor. Kim bilir, belki de bu Übersprung bir delectatiomorosa’dır. Kurbanla olan bağın melankolik kopuşudur. Übersprung. Bu sözcük bizleri de ilgilendirir. Başka yöne dönmektir, başka şeye geçmektir, oradan koptuğunu gösteren harekettir, tıpkı bir veda gibi. Konudan kopuş, bir sözcükten kaçış ama aynı anda tekrar sözcük arayışı içine girme, sonra onları tekrar yok etme: Bütün bunlar yazı yazmanın zihinsel yöntemleri.�
“Ailecek bir şöminede çıra gibi yandığımızı bile fark edemiyorsak bunun tek açıklaması bedenimizin bizi terk etmiş olmasıdır; belki de ruh olmuşuzdur, kendimiz olmaktan ne zaman vazgeçtip başka bir şey olduğumuz belli değildir. Bilmediğimiz bir şeye dönüştük..�...more
Kitap yazarın hayattayken yazdığı son eserlerinden birisi ve diğerlerine göre ise bambaşka bir anlatım dili var. Az ve öz bir anlatım lakin bir arada Kitap yazarın hayattayken yazdığı son eserlerinden birisi ve diğerlerine göre ise bambaşka bir anlatım dili var. Az ve öz bir anlatım lakin bir arada tutmak bir o kadar zor. Daha çok diyalogların yer tuttuğu bir metin ama diyaloglar da birbirini takip eder durumda değil. Bir şeyleri direkt söylemek yerine anlamayı okura bırakıyor. Konuya gelirsek; yedi kez evlenip altı kez boşanmış bir doktor eski eşlerinden birisinin cinayetinde sanık sandalyesinde oturmaktadır. Her ne kadar bir cinayet ve dava olsa da kitap standart bir polisiye romanı değil. Evlilik, kimlik kavramı ve kişiliğe dair ironik bir metin özetle. Güzel bir kitap ancak Max Frisch ile tanışma kitabınız bu olmasın. İnceliğine aldanmayın....more