Å·±¦ÓéÀÖ

Ruveyda Quotes

Quotes tagged as "ruveyda" Showing 1-30 of 47
Leylâ Erbil
“Sizler gibi insanlar bulunduÄŸunu anlatsalar inanmazdım. Bugün hepinizi ayrı ayrı tanıyorum. Türk aydınının hangi acılar içinde kıvrandığını gözlerimle gördüm! Onların kadına ne gözle baktıklarını öğrendim. Åžimdi, kırk yıl uÄŸraÅŸsanız benden alamayacağınız bir ÅŸeyi ben kendim vermek istiyorum. İçinizden birini seçin. En düşkününüzü, en zavallınızı! Sadaka olarak vereceÄŸim ona bunu! Benim ona ihtiyacım yok çünkü.”
Leylâ Erbil, Tuhaf Bir Kadın

Ingeborg Bachmann
“Aldırmıyorum, geliÅŸigüzel, ya, öyle mi, diyorum, çünkü birbirimize söylediÄŸimiz sayılı ÅŸeylerle, ona gerçekten söylemek istediÄŸim arasında bir hava boÅŸluÄŸu var; istediÄŸim ona her ÅŸeyi söylemek, ama tek yaptığım burada oturmak...”
Ingeborg Bachmann, Malina

Tomris Uyar
“-Beni bir daha arayıp sormaman için hiçbir açıklama yapmayacağım. Bu, çok farklı... Sonunda beni öpüşmeye alıştırdın da terminalde öpüşecek beceriyi kazanamadım daha. Son bir kere öpüşelim, taksi birazdan gelir. Ä°nan senin için de böylesi daha iyi: bir daha araÅŸmayacağız.
-Bana neyin daha iyi geldiÄŸini bu kadar güvenle kestirebiliyorsan gözlerin niye yaÅŸardı? Kovma zarafetinin bir parçası mı bu?”
Tomris Uyar, Aramızdaki Şey

Lâle Müldür
“Bu kitap açıklanamayan ÅŸeylerin
satrancıysa, sevgilim,
kuğu, en güzel bir açılış,
ÇÜNKÜ HAKLARINDA HİÇBİR ŞEY BİLMİYORUM
EÅž KUÄžULAR VAR MIDIR?
YANYANA UYURLAR MI?
BOYUNLARI BÄ°RBÄ°RÄ°NE DOLANIR MI?
KUÄžULAR DEMEK Ä°STÄ°YORUM YANÄ°
GEYÄ°KLERE ORANLA YA DA KUMRULARA
DAHA MI MUTLUDURLAR?”
Lale Müldür, Saatler/Geyikler

Lâle Müldür
“dünya tatsızlığı kristalleÅŸirken
kimyasal bir çözeltide.
hiçbir şeyi çözemezsin.
bazen ama bir insanla bir ÅŸey olur
kısa süren bir şey
iki geyiğin sıçrayıp havada öpüşmesi gibi
bazı insanlarla
yıllarca görüşsen de
bir ÅŸey olmaz.”
Lale Müldür, Saatler/Geyikler

Didem Madak
“Cennete gitmek istedim otostopla,
Cinnete kadardı tüm yollar oysa,
Tüm hayatı okşamak istedim kedilerin şahsında
Tüm sarı, tüm kara, tüm yumuşak.
İlk sevgilimle bir kilisenin bahçesinde buluşurduk,
Bir mezarlıkta öpüştük ilk defa,
Rengârenk boncuklar saçılmıştı benden her tarafa,
Kapkaraydı ama toprak.
Binlerce ruhu taciz etmiÅŸ bir ilk aÅŸk
Tanrım sorarım sana neye yarar?
Ä°pek yolunda ipektim o zaman
Baharat yolunda baharat.
Aşk kırmızı atlastı,
Ten Greenwich başlangıç meridyeni
Yağmur yağardı, durmadan yağmur
Coğrafyadan da anlarım, hadi alkışlayın!
KeÅŸke aÅŸk ÅŸiiri yazsam
Ne güzel,
Aktarlara tarçın diye satardım
Ticareti de öğrendim bakın,
Hadi alkışlayın.”
Didem Madak, Ah'lar Ağacı

“Ona dokunmasınlar bütün olana bitene razıydım. Artık gece çok geç ya da sabah tam gün doÄŸarken gidiyordum görmeye. En sakin saatlerde. Bazen dalıp gidiyordum gözlerine, yüreÄŸim kabarıyordu. Ben anlatıyordum içimden, o dinlermiÅŸ gibi durup esniyordu. Bir sabah bütün cesaretimi topladım. Ben, dedim, seni, ama bak ne olur... Tabii, taÅŸtan yapıldığını bilmez olur muyum? Ben de farkındayım olanaksızlığımızın. Yazgımızın bir adım yaklaÅŸamadan durduÄŸumuz yerde durmak olduÄŸunun bilincindeyim elbet. Sen kaidende, ben kaidemde... Sen sakin, sessiz, soÄŸuk, dingin, huzurlu; ben alabildiÄŸine tutkulu, öfkeli, huzursuz, tedirgin. Sen kendinde mutlusun, bense kendimin ötesine, ta ötesine uzanmak istiyorum. Sen doyumun resmisin, ben doyumsuzluÄŸun.”
Feryal Tilmaç, Esneyen Adam

Thomas Bernhard
“O sıralar herkes tarafından da terk edilmiÅŸtim, ben onların hepsini terk etmiÅŸtim çünkü, iÅŸin aslı bu, hiç kimseyi istemiyordum, tıpkı artık hiçbir ÅŸeyi istemeyiÅŸim ama her ÅŸeye de kendi elimle son veremeyecek kadar korkak oluÅŸum gibi. Ve belki de kapkara yılgınlığımın zirvesinde, artık bu sözcüğü aÄŸzıma almaktan da utanmıyorum, çünkü çoktandır, içinde süslenecek tek bir ÅŸey kalmayan ama her ÅŸeyin sürekli olarak üstelik de en iÄŸrendirici biçimde süslendiÄŸi bir dünyada kendi kendime yalan söylemek ve bir ÅŸeyleri süslemek niyetinde deÄŸilim, Paul çıktı karşıma. O sırada benim için öylesine bambaÅŸka, yeni bir insandı ki, üstelik de yıllar yılı hiçbirine duymadığım kadar hayranlık duyuyordum, o an iÅŸte benim kurtarıcım, dedim içimden. Åžehir parkının sırası üzerinde otururken birden tekrar bütün bunların apaçık bilincine vardım ve ÅŸu dokunaklı halimden, eskiden hiçbir zaman ruhuma girmelerine izin vermediÄŸim ama ÅŸimdi zorla, sıkış tıkış ruhuma dahil ettiÄŸim büyük laflardan da utanmadım, ÅŸu anda bana müthiÅŸ iyi geliyorlardı, onların üzerimdeki etkisini kesinlikle hafifletmeye kalkışmadım. Serinleten bir yaÄŸmur gibi bütün bu sözcüklerin üzerimden kayıp gitmelerine izin verdim.”
Thomas Bernhard, Wittgenstein’s Nephew

Hermann Hesse
“Çok uzun bir suskunluk döneminin ardından yüreÄŸimdeki selin ateÅŸli esrikliÄŸine yeniden gömülmüş, duyguların özgür yüceliklerine, acı ve sevincin birbirinden ayrılamadığı, ruhtaki tüm kızgın ateÅŸin ve gücün bir araya gelip tek bir aleve dönüşerek dimdik yükseldiÄŸi o noktaya kadar çıkmıştım.”
Hermann Hesse, Gertrude

Witold Gombrowicz
“Yo, bana o istiridye gibi kolaycacık yutu yutuverdiÄŸimiz uyaklanmış acılarınızdan söz etmeyin, söz etmeyin ayıbın ÅŸekerlemelerinden, dehÅŸetin çikolatalı kremasından, sefaletin kurabiyelerinden, acının bonbonlarından ve yılgının doyumsuz lezzetlerinden. Ve korkusuz parmağıyla toplumsal yaraların en kanlılarını, misal altı kiÅŸilik bir işçi ailesinin açlıktan ölmesini kaşıyan bir hanım kızımız, toplumun karşısında aynı parmakla kulağını karıştırmaya niye cesaret edemesin, niye diye soruyorum.”
Witold Gombrowicz, Ferdydurke

Ingeborg Bachmann
“Her ÅŸey kafamın içinde birbirine karışmıştı. Dünyanın yönetimini ele aldık mı, çünkü bir gün bakarsın bizler yönetiriz dünyayı, biz fazlasıyla yetersizler, o zaman fazlasıyla yetersiz olalım istemezdim, bizimle bu dünyada yer alacakların da, bu tığ örgü masa örtülerinin, likörlerin, saÄŸda solda duran bu hırpalanmış aÄŸaçların, evlerdeki bu kokunun, bir kavÅŸağı bir kavÅŸaÄŸa güçlükle baÄŸlayan bu caddelerin, bu kötü kâğıt kokan hastalık raporlarının, bu resmî okulların ve KENDÄ°LERÄ°YLE EŞİT OLDUÄžUMUZ DÜŞÜNCESÄ°NÄ° UYANDIRMAK İÇİN YUKARIDAKÄ°LERÄ°N BÄ°ZLERÄ° BUYUR ETTÄ°KLERÄ° TUVALETLERÄ°N.”
Ingeborg Bachmann, The Thirtieth Year: Stories

Enis Batur
“Åžimdiii, köpek kızınca havlar, sevinince de kuyruÄŸunu sallar biliyorsun. Bense, sevinince hırlar, kızınca kuyruÄŸumu sallarım. Demek ki ben deliyim.”
Enis Batur, Kediler Krallara Bakabilir

Thomas Bernhard
“Bu zaman zarfında Paul'un düşüncelerinden yoksun kalmıştım, baÅŸka baÅŸka yüzlerce, ortalaması son derece düşük çaplı kafa içinde boÄŸulmama ramak kalmıştı, çünkü kendimizi aldatmayalım, çoÄŸunlukla elimizin altında bulunan kafalar ilginç olmaktan uzaktır, zevksiz elbiselere sokulmuÅŸ bedenler üzerinde acınası ama ne yazık ki acımaya lâyık olmayan hayatlar sürdüren patates azmanlarından ne kadar hayır gelirse onlardan da o kadar gelir.”
Thomas Bernhard, Wittgenstein’s Nephew

Hermann Hesse
“Tanışıklığımızın bu akÅŸamında, bütün bir yaÅŸamı bu güzel ve içtenlikli gözlerin bakışı altında gecirmenin insana mutluluk bağışlayan güzel bir ÅŸey sayılacağını, o zaman insanın kötü bir eyleme kalkışamayacağını, kötü bir ÅŸey düşünemeyeceÄŸini içimden geçirdim. Ve yine o akÅŸamdan sonra birlik ve bütünlüğe, alabildiÄŸine ince bir ahenge yönelik özlemimi dindirebileceÄŸim bir yerin bulunduÄŸunu, bakışlarına ve sesine varlığımdaki her nabız vuruÅŸunun, her nefesin tüm saflık ve içtenliÄŸiyle yanıt vereceÄŸi birinin yeryüzünde yaÅŸadığını biliyordum artık.”
Hermann Hesse, Gertrude

Thomas Bernhard
“Haris yıkıcılar iÅŸbaşında, sorumsuz sömürücüler, üstlerine sosyalizm kılıfını geçirmiÅŸler. Yok ediciler iÅŸ başında, katiller. Karşımızda yok ediciler ve katiller var, her köşe bucakta öldürücü çalışmalarını sürdürüyorlar. Yok edici ve katiller kentleri öldürüyor ve onları yok ediyorlar. Kocaman kıçlarıyla devletin her bir köşesinde binlerce ve yüz binlerce makamda oturuyor ve kafalarında yok etme ve katletmekten baÅŸka bir düşünce taşımıyorlar.”
Thomas Bernhard, Extinction

Witold Gombrowicz
“Sonuna kadar insan olmayanların sonuna kadar dünya olmayan dünyasını bir ân bile unutamıyordum -ve panikle korka korka, acayip iÄŸrene iÄŸrene, onun bataklık yeÅŸilini sadece gözümde canlandırdığımda bile ürpere ürpere yine de ondan kopmayı beceremiyordum; mini mini bir kuÅŸun yılanın görüntüsüyle büyülenmesi gibi büyülenmiÅŸtim.”
Witold Gombrowicz, Ferdydurke

Thomas Bernhard
“Hayat tasavvurunun yüce sanatı gibi yaÅŸamanın ve var olmanın daha yüce sanatının da alaya alındığı, kabare gibi bir dünyada yaşıyoruz biz. Felsefe kabare gibi. Din kabare gibi. SavaÅŸ, devasa bir ceset yığını, saygıdeÄŸer beyefendi, bütünüyle yalan bir kıta, bugün tüm bunlar ÅŸaka.”
Thomas Bernhard, Watten. Ein Nachlaß

Enis Batur
“Ama dedim ya, insanlar üçe ayrılırlar: Romanesk dünyayı ya da Hayat'ı bütün bütün yadsıyanlar; romanesk dünyayı hayattan ayıranlar ve aralarında köprü kurulmasından temel tedirginlik duyanlar; romanesk-olan ile Hayat'ın, kuyruÄŸunu kovalayan kedi örneÄŸindeki iliÅŸkiyi kurduklarını kabul edenler.
Bu sonuncular imrenilesi insanlar deÄŸildirler: Acılarıyla coÅŸkuları, yüksek ve düşük voltajları, umutları ve karamsarlıkları durmadan içiçe geçtiÄŸi için yorulmaz, yorucu, yorgundurlar.”
Enis Batur, Kediler Krallara Bakabilir

Didem Madak
“YanardaÄŸlıktan emekli olduktan sonra
Gel zaman git zaman şiir ithafkârı olmuştum.
Zamana emir verdim.
Ona dedim ki: Gel zaman!
Zamana emir verdim
Ona dedim ki: Git zaman!
On emri bile olmayan bir yanardaÄŸ eskisini kim dinlerdi.”
Didem Madak, Pulbiber Mahallesi

Ingeborg Bachmann
“Malina'yla iliÅŸkim yıllar boyu sonuç vermeyen karşılaÅŸmalardan, düşünülebilecek en büyük yanlış anlamalardan ve birkaç budalaca düşten ibaret kaldı - yani baÅŸka insanlarla aramda olanlardan çok daha büyük yanlış anlamalar, demek istediÄŸim. Ama ÅŸu da var ki, daha baÅŸlangıçtan onun egemenliÄŸi altına girmiÅŸtim; benim felaketin olacağını, Malina'nın yerinin, o daha hayatıma girmezden önce Malina tarafından alındığını erken anlamış olmalıyım. EsirgendiÄŸim tek ÅŸey, onunla çok erken bir araya gelmekti, ya da ben kendimi bundan korudum.”
Ingeborg Bachmann, Malina

Tomris Uyar
“YaÅŸam, bir çatlayıp dağılma iÅŸlemidir zaten, gelgelelim oyunun en çarpıcı bölümünü oluÅŸturan vuruklar -dıştan gelen ya da dıştan geldiÄŸi sanılan büyük, beklenmedik vuruklar- anımsadıklarınız, özürlerinizi yükledikleriniz, -etkilerini hemen göstermezler öyle. İçten gelme bir baÅŸka tür vuruk vardır ki- ancak onunla baÅŸedemeyeceÄŸiniz kadar geciktiÄŸinizde duyarsınız varlığını, bir bakıma artık eskisi kadar saÄŸlıklı biri asla olamayacağınızı sezdiÄŸiniz bir gün. Birinci tür çözülüşün çabuk olup bittiÄŸi sanılır oysa ikinci, nerdeyse biz bilincine varmadan olup bitmiÅŸtir de ansızın fark ediliverir.”
Tomris Uyar, Yürekte Bukağı

“Söyleseler inanmazdım, yaÅŸamın kıyısında korku buhar olup uçuyor. Bana ÅŸans dile. Mektubu ortalık sakinleÅŸir sakinleÅŸmez postaya verebilecekmiÅŸiz. Eline geçmesi bir haftayı bulur yine de. Seni ne kadar çok sevdiÄŸimi bilirsen felaketim olacağından korkmuÅŸumdur hep. Ama az önce de söyledim ya, yaÅŸamın kıyısında korku buhar olup uçuyor. Seni sevmekten hiç vazgeçmedim. Ve... Ve seni affettim. Kendim için yaptım bunu. Ölüm meleÄŸim çok ani baskın vermezse, son nefesimde bütün bunları tekrar düşünerek huzurla gülümseyebileceÄŸim. Elbette sevgilim. Elbette önümüzdeki aylardan birinde sonsuz karanlığın kaçınılmaz olarak yolumu keseceÄŸini biliyorum. Ölümün kendisinden deÄŸil, fikrinden kaçıyorum. Ara sıra da olsa hatırla beni ve ne olur çok iyi bak kendine.”
Feryal Tilmaç, Esneyen Adam

Ursula K. Le Guin
“Bence bugün çoÄŸu insan, dile getirmeseler bile, tevazuu bir erdem olarak görüyor ve hayatında tevazua yer veriyor. Günlük sohbetleri, marangozların birlikte çalışırken, sekreterlerin molalarda konuÅŸurken, birlikte içen veya yemek yiyen insanların ilgi konuları ve bildikleri üzerine gündelik konuÅŸmalarını düşünüyorum ve bu tür durumlarda tevazuun ölçüt sayıldığı fikrindeyim. Arabamı nasıl ucuza kapattım, ÅŸuraya ne seyahat yaptım, müthiÅŸ seks hayatım, Isa'yla özel iliÅŸkim, vesaire yollu gevezelikler, hoÅŸ veya nahoÅŸ biçimleriyle özellikle erkekleri dinleyen kadınlardan çıkar ve yayılır. Ama geniÅŸ kapsamda mütevazı sohbet toparlanır, bir kayanın etrafından akan sular misali tekrar bir araya gelir ve kesintisiz akar. Sıradan insanları bir arada tutan ÅŸeydir mütevazı sohbet. Reklamın zıddıdır. Birliktir. Paylaşımdır. Duygu ortaklığııdır.”
Ursula K. Le Guin, Wild Girls

Italo Calvino
“Benim Marco Polo'mun kalbinde yatan, insanları kentlerde yaÅŸatan gizli nedenleri, krizlerin ötesinde deÄŸerleri olan nedenleri keÅŸfetmek. Kentler birçok ÅŸeyin bir araya gelmesidir: Anıların, arzuların, bir dilin iÅŸaretlerinin. Kentler takas yerleridir, tıpkı bütün ekonomi tarihi kitaplarında anlatıldığı gibi, ama bu deÄŸiÅŸ-tokuÅŸlar yalnızca ticari takaslar deÄŸil; kelime, arzu ve anı deÄŸiÅŸ-tokuÅŸlarıdır. Kitabım, mutsuz kentlerin içine gizlenmiÅŸ, sürekli biçim alıp, yitip giden mutlu kentler imgesi üzerine açılıp kapanıyor.”
Italo Calvino, Invisible Cities

Thomas Bernhard
“Sadece bir saptama
ya da
bu sessizliğe uzun süre katlanamayacağımızın
ve bu büyük sessizliğin kısa bir zaman içinde
bizleri deliye çevireceğinin idrak edilmesi
Uzun süren sessizlikler bizi delirtiyor
İlkin sessizlik içinde deliriyor
sonra çıldırıyoruz
Duyuyor musun
seni incitmek istemedim
Insanların uzun süre
sessiz kaldıklarında delirdikleri
daha uzun bir süre kaldıklarında da çıldırdıkları bir gerçektir.”
Thomas Bernhard, The World-Fixer

Thomas Bernhard
“Dünyada inekler, hizmetkârlar ve kesinlikle kutlanması gereken bayram günleri dışında da bir ÅŸeyler olduÄŸu bilgisini ona borçluyum. Yalnızca okumayı ve yazmayı deÄŸil, düşünmeyi ve düş kurmayı da öğrenmiÅŸ olmamı yine ona borçluyum. Paraya önem veriÅŸim ama onu her ÅŸeyin üzerinde görmeyiÅŸim, onun kazandırdığı bir ÅŸey. Ölü kentleri deÄŸil çok canlı olanlarını tanıdım, ölü halkları ziyaret etmeyip canlıları ziyaret ettim, ölü müzik dinlemeyip canlısını dinledim, ölü resimler görmeyip canlılarını gördüm. Bir baÅŸkası deÄŸil oydu beynimin iç duvarlarına tarihin büyük isimlerini can sıkıcı fotokopiler olarak deÄŸil de her zaman canlı bir sahnedeki canlı insanlar olarak yerleÅŸtiren.”
Thomas Bernhard

D.H. Lawrence
“Bu yaÅŸamda en canalıcı gereklilik, insanın sevgilisini bütünüyle, kesinlikle, ten ile ruhun tüm çıplaklığıyla sevmesidir... Bana bildirimin ne olduÄŸunu sormuÅŸtun bir gün. Bir bildirim varsa benim, budur iÅŸte. SaÄŸlıklı toplumlar, saÄŸlıklı yönetimler böyle bir iliÅŸkiyi paylaÅŸan erkeklerle kadınlardan oluÅŸacaktır. Yoksa ne zorbalık yönetimlerinde alıp yürüyen ilkel bir erkeklik gösterisinden, ne de cıncık boncuklara boÄŸulmuÅŸ boyalı bir diÅŸilik özentisinden yarar gelir insan yaÅŸamına.
Uygarlığımız bize, cinsel albeninin titiz bir incelikle nasıl sürdürülebileceÄŸinin yolunu, yordamını öğretmiÅŸ olsaydı, hepimiz sevgi içinde sürdürebilirdik yaÅŸamlarımızı, bir kıvılcım parlamış olurdu içimizde, her türlü yola, her ÅŸeye dopdolu bir coÅŸkuyla yönelebilirdik... Oysa yığınla ölüm külü dolduruyor yaÅŸamı ÅŸimdi.”
D. H. (David Herbert) Lawrence

Thomas Bernhard
“Benimle Nathal'de avlu duvarı dibinde oturmuÅŸ, batmakta olan güneÅŸin altında, kaç kere Paris'e, kaç kere Londra'ya, kaç kere Roma'ya gittiÄŸinin, kaç bin ÅŸiÅŸe ÅŸampanya ictiÄŸinin ve acaba kaç kitap okuduÄŸunun hesabını yapıyordu. Çünkü bu görüldüğü gibi yüzeysel varoluÅŸu sürdüren kiÅŸi kesinlikle yüzeysel biri deÄŸildi. Ãœzerinde düşünmekte, düşünce üretmekte en ufak bir zorlukla karşılaÅŸtığı tek konu yoktu, tam tersine aslında bana ait olan, yetkinleÅŸtiÄŸimi sandığım alanlarda beni utandıran çoÄŸunlukla o olurdu; beni daima düzeltir, doÄŸrusunu gösterirdi. Sık sık düşünmüşümdür, felsefeci olan o, matematikçi olan o, ben deÄŸilim, ÅŸu iÅŸin erbabı olan o, ben deÄŸilim diye. Müzik alanında bilmediÄŸi, onun için en azından ilginç bir müzik tartışması açma fırsatı oluÅŸturmayacak tek konu bulunmadığını ise hatırlatmaya gerek yok. Ãœstüne üstlük, bütün bu zihinsel ve sanatsal etkinliklerde bulunurken olaÄŸanüstü bir koordinasyon yeteneÄŸine de sahipti. Öte yandan, sadece çok konuÅŸan insanlarla gevezelerden oluÅŸan bir dünyada ona çok konuÅŸan bir insan diyemezdiniz, hele hele geveze hiç.”
Thomas Bernhard, Wittgenstein’s Nephew

Thomas Bernhard
“Ä°nsanın benim gibi biri olarak olduÄŸu her ÅŸeyden vazgeçip kalabalığa karışabileceÄŸine inanmak çok abes. Kalabalık çok geçmeden bu saçmalığı görüp kiÅŸiyi yok eder ya da her halükârda kiÅŸiyi yok etmeye çabalar. Kalabalık kendini ona yüzde yüz teslim etmiÅŸ bir insanı yabancı bir cisimmiÅŸ gibi acımadan dışarı atar. Kalabalığı iÅŸitince kalabalığa ait olmuyorum, kendimi iÅŸitince kendime ait oluyorum. Kalabalık beni dışarı attığından, benim için hâlâ cazipken kendi içimde bir ölüm aramaktan baÅŸka ÅŸansım yok. Çünkü bu caziplik de sınırlı. Ya sonra? Ölüm benim için sadece kalabalığın yerine geçiyor. Söylenen her ÅŸey yalan, hakikat bu, saygıdeÄŸer beyefendi, bu lakırdı müebbet zindanımızdır. Zaman zaman kendime ciddiyetle diyorum ki, her ÅŸey yalnızlıkla, yalnızlaÅŸmayla, kendimle bir aldatmaca sadece. Hakikatten yalana, yalandan da hakikate varıyorum, kendimden alçalmaya varmam gibi. Amacın, diyorum, ne olduÄŸunu sormaktan çoktan vazgeçtim, çünkü baÅŸtan beridir biliyordum ki bu sorular ancak çaresizliÄŸe, belli ÅŸartlarda da alçaltıcı bir daimi çılgınlığa çıkar.”
Thomas Bernhard, Watten. Ein Nachlaß

Bilge Karasu
“Bu adam, soyunmak, (çok gerekli, vazgeçilmez sayılabilecek üç dört parça ÅŸey dışında evini, çevresini dolduran her ÅŸeyden) sıyrılmak ister... Kimi zaman, sevgilerinden, sevdiklerinden bile. Kısacası, ardında artık bırakmamış bir ölü olmak ister. Çırpınır; ama bunu baÅŸarmak pek güç olacaÄŸa benzer.”
bilge karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz

« previous 1